• 6. BÖLÜM • "DUVAR" •

1.7K 137 25
                                    

---------------------------------------------

Verilen cezayı binbir zorlukla yarı buçuk tamamlamıştım. Eğitmen beni o halde gördüğünde inanılmaz bir şekilde vicdanına dokunmuş olacak ki, otuz dördüncü şınavda cezamın bittiğini söyleyip beni yerden kaldırmıştı.

Bacaklarımın yarın yürüyebileceğim kadar sağlam kalmayacağını şimdiden hissedebiliyordum. Yine de hissettiğim ağrı ve ızdırabın yüzüme yansımaması için elimden geleni yaptım, bugün onca insanın önünde ağlayarak yeterince kendimi zayıf göstermiştim. POST askerlerinin dalga konusu olmak isteyeceğim en son şeylerin de en sonundaydı.

Birden aklıma Gece ve Evren'in tedirgin suratları düştü. Kasabadan ayrılırken bile Lider onları görmeme izin vermemişti, yaşayıp yaşamadıklarını tam olarak bilmiyordum. Lider'in dedikleri yankılandı kafamda.

"Ailene çok iyi bakıyoruz, kızım."

Bana 'kızım' diye hitap etmesi babamı anımsatsa da, gözümde hiçbir zaman babamın yerini alamazdı.

"Önünde uzanan duvarı incelemeni istiyorum, asker."

Peki ya Tan? O ne yapıyordu acaba? Benim kadar hızlı tamamlayabilmiş miydi ilk eğitim turunu? Belki o benden de hızlı çıkıp bu turu bile çoktan tamamlamıştı.

"Duvara tırmanacaksın. Korumasız olarak. Yüksekten korkmadığını söyledin ama bundan korkmamana imkan yok! Ve kötü haber ise; tırmanmaktan başka şansın da yok asker."

Annemin yine bunalım dönemine girmediğine emin olmam gerekiyordu. Gece, Evren ve Kayra'yı öylece kaderlerine terk edemezdi. Yanlarında ben yokken kendi başlarının çaresine bakamayacak kadar küçüklerdi.

"En üstteki bayrağı görüyorsun, değil mi? Onu aldıktan sonra teleferikle kayarak aşağı ineceksin. Yine koruma yok elbette, iki elini kendi koruman olarak düşünebilirsin."

Ben ne diyordum ki? Şu an ölü bile olabilirlerdi. Lider'e güvenmek için sebebim neydi? İçten içe güvenmemin yanlış olduğunu biliyordum ama ölmüş olduklarını düşünmek bile beni kahrederken bu gerçekle yaşayamazdım. Sanırım Lider'e inanmamın sebebi de buydu.

"Ben seni hemen arkada izliyor olacağım. Aşağı bakmanı önermem, düşersen ölebilirsin. Eh, ölmeyebilirsin de. Bu da daha kötü bir durum olur." Kafamı aşağı yukarı sallayarak eğitmeni onayladım. Ne dediğini ve neyin kötü olacağını bile tam olarak kavrayamamıştım. Kafam o kadar karışıktı ki, tüm düşünceler milyonlarca arının vızırdaşması gibiydi. Hangisini dinleyeceğimi, hangisinin hesabını yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Bunların arasında eğitmenin anlattıkları da başka bir arının vızırtısı gibiydi. Tek anladığım duvara tırmanmam gerektiğiydi.

Gözlerimle duvarı uzunca süzdüm, yaklaşık 50 metre olduğunu söyleyebilirdim. Duvarın bitiminde yeşil, fosforlu bir bayrak duruyordu. O bayrağın hemen yanındaysa teleferik vardı. Uzunca bir halat gerilmişti ve sonunu göremiyordum.

"Başlayabilir miyim?" dedim sakince. Lider'in barakasında Tan'a sarılıp içimden geldiği gibi ağladıktan sonra sinirlerim alınmış gibi hissediyordum. Her şeye sakin yaklaşıyordum.

Eğitmen elini öne uzatarak, muzip bir ifadeyle "Sahne senin." dedi ve geri çekildi. O yerini alırken ben de derin nefesler alıyordum. Bunu başarmaktan başka çarem yoktu. Ailem için yapmak zorundaydım, Gece ve Evren, hatta Kayra için yapmak zorundaydım...

Duvara iyice yaklaştıktan sonra, sağlam gördüğüm kısmından tutundum ve ilk adımımı attım. Tırmanılabilir olması için her yeri oyuntuluydu. Sağlam duruyordu ama ilk hamlemde bir kaç küçük taşın yere düştüğünü görmüştüm. Yine de, bunun beni germesine izin vermeyip diğer hamlem için yola koyuldum.

İŞGAL/TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin