• 10. BÖLÜM • "BENİ VUR" •

1.3K 108 16
                                    

---------------------------------------------

Işıkların mavi oluşunu izlerken tek düşünebildiğim Tan'ın beni nasıl öldüreceğiydi. Boğacak mıydı? Kafama bir kurşun sıkardı belki? Ya da çatıdan aşağı atardı?

Her şekilde acı çekecektim. Ölümün her şekli acı vericiydi ve benim elimden azrailimi beklemekten başka bir şey gelmiyordu.

Siyahi kadın hiç vakit kaybetmeden ranza demirlerine vurarak bağırmaya başlamıştı bile. İşini severek yapıyor gibiydi.

Sıra bizim odaya gelince bir şey fark etmiş olacak ki, kapının girişinde duraksadı ve gözlerini kısarak beni izlemeye başladı. "Sen..." dedi hırıltılı bir sesle. "Sen Kesim'den kaçan kızsın!" Kafamı başka yöne çevirerek onu umursamadığımı göstermeye çalıştım fakat iddiasında ısrarcı olduğundan olmalı, üzerime atılıp beni sürüklemeye başladı. "Kimse benden kaçamaz! Kurallara uymayanlar cezasını çeker, anladın mı kızım? Cezanı çekeceksin!"

Ona karşı koymaya bile keyfim olmadığından beni çekeleyerek istediği yere götürmesine izin verdim.

Çektiği nutuğa bir an olsun durak vermiyor, nefesi kesilse bile derin bir iç çektikten sonra kaldığı yerden konuşmaya devam ediyordu. Bana öyle öfkelenmişti ki, saçlarımı kökünden kazıyacağından korkuyordum. Yine de, içimden karşı koymak gelmiyordu.

Zaten ölecektim. Saçlarımın kısa olması bir şeyi değiştirmezdi.

Beni boş bir salona soktu ve çelikten yapılmış sandalyeye mıhlarcasına oturttu. "Bu sefer kaçamayacaksın! Buna cüret bile etme kızım!"

Geldiğimiz yer revire benziyordu. İlk yardım dolabı ve bir sedye vardı. Kadın rastgele çekmeceleri açıyor, malzemeleri etrafa savurarak bir şeyler arıyordu.

Eline büyük, parlak, demir bir makas aldı ve aceleyle saçlarımı kavradı. Hala içten içe ondan kaçacağımı düşündüğünden olmalı, hızlı davranıyordu.

Sözlerine durak vermiyor, bir yandan da saçlarımı acımasızca biçiyordu. Saçlarımın kesilişini hissederken gözümden akan yaşlara engel olamamıştım. Önümdeki boş duvara dümdüz ve hareketsizce bakıyordum, vücudumda hareketi sağlayan tek şey kadının saçlarımı keserken kafamı bazen sağa veya sola yatırmasıydı.

Saçlarımı sevdiğimden ağlamıyordum, sorun babamın saçlarımı sevmesiydi. Kayra için gümüş yüzüğü fırına verdikten sonra elimde babama dair hiçbir şey kalmamıştı. Artık saçlarım da olmayacaktı.

Kadın karşıma geçti ve çenemin altından kafamı tutarak yere eğdi. "İşte kızım, iyice gördün değil mi? Şimdi bunları çöpe atacağım! Saçlarını toplamayı öğrenirsin artık!"

Çenemi kadının elinden kurtarma ihtiyacı bile duymadan suratının ortasına tükürdüm.

Kadın çığlık attıktan sonra sol yanağıma sert bir tokat attı ve ardından kolunun tersiyle yüzünü temizledi. "Hemen buradan defol! Seni yemekhanede görmezsem saçlarının geri kalanını da keserim. Uslu olmayı öğreneceksin kızım!"

Cevap verme gereği duymadan olduğum yerden kalktım ve tabeladaki okları takip ederek yemekhaneye girdim.

Boş tabağı alıp tepsiye koyduktan sonra rastgele bir masa bulup yerleştim, yemek yemeyecektim ve kimseyle uğraşacak mecalim de olmadığından her zamanki gibi yalnız oturacaktım. Yalnızlığa alışmıştım. Luna ve Tan'dan sonra -özellikle Tan'dan sonra- tekrar birine güvenebileceğimi sanmıyordum.

İŞGAL/TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin