''Başlangıç'' Bölüm 2

1.5K 107 26
                                    

       Geç kaldım, kahretsin yine geç kaldım. Bu trafik beni öldürmezse, mutlu hastalığım beni hiç öldüremez. Randevuma tam 10 dakika geç kaldım ve hala yoldayım.

''Alo... Bay Given... Üzgünüm yine geç kalıyorum fakat inanın bu durum benim elimde olan bir şey değil.''

''Sorun değil Si, sen yorulma ve acele etme. Geldiğin zaman beklemene gerek yok, yan kapıdan odama doğrudan girebilirsin.''

''Üzgünüm Bay Given. En kısa zamanda orada olacağım.''

       Neyse ki Doktor Given beni hoş görüyordu. Sanırım hastalığıma çare bulamadığı için kendini bir parça da olsa kötü hissediyordu. Hem, o ne yapabilirdi ki. Sonuç olarak ben ilk çaresiz hastası değildim ve sonuncusu da olmayacaktım. Bu gibi üzüldüğüm durumlarda aklıma hep aynı sözü getiriyorum;

''Kader seni kovalar ve yorulmaz, bu yüzden kaçma.''

      Aslında işe yaramış gibi görünse de yaramıyordu. Kaderim her ne ise, ne ona koşabiliyordum, ne de ondan kaçabiliyordum. Bunu hatırladıkça rahatlatıyordum kendimi. Trafik yavaş yavaş ilerlemeye devam ederken aksi hızda bir yağmur yağmaya başladı. Yağan yağmurun etkisiyle arabanın camı buğulanmış, göz gözü görmez bir hal almıştı. Cam buğulandıkça, parmağımı kullanarak bir şeyler çiziyordum. Ben çizdikçe, yağmur şiddetini arttırıp camı biraz daha buğulandırıyordu. Cam buğulandıkça inatlaşıp, bir kalp çizip içine kavisli bir biçimde ''Si'' yazıyordum. Psikolojik bir savaşa girmiştim resmen. Yağmur ile girdiğim savaş sonucunda zaman geçmiş ve hastaneye gelmiştim. Yağmuru tahmin edemedeğim için hastaneye ıslanarak girdim.

''Merhaba, kolay gelsin. Bay Given'a geldiğimi bildirir misiniz?''

''Buyrun lütfen, Doktor Given sizi bekliyor.''

        İkinci bir şans olabilir miydi? İkinci bir şans, ilk şansın ihanetini kabul etmektir bence. Ama umrumda da değil aslında. Artık ne olacaksa olsun ve sonuçlansın istiyorum... Bay Given'ın odasına doğru yöneldim ve kendi kendime konuşarak kapıya doğru yaklaştığımda, o kapının arkasında tarifsiz bir huzura ulaşacağımı hayal ettim.  

       Doktor Given, ulusal çapta bir üne sahipti. İnsanların hastalıklarına çare bulabilmek için gerekirse şehir şehir geziyordu. Bu ve buna benzer durumlar ise onu neredeyse en güvenilir doktor yapmıştı. Ve hatta neredeyse bütün mal varlığını tedavi araştırmalarına harcayan Given, hastalarıyla doktor-hasta ilişkisi kurmak yerine, onları sahiplenip arkadaş olmayı tercih ediyordu. Ayrım yaptığı tek bir noktası dahi yoktu. Bir gün bu dünyadan gitsem de, arkamda bıraktığım notlar arasında Given'dan izlere rastlayacaklardır. Hayran olmamak elde değil. Güzel yürekli insan Given.

''Üzgünüm Bay Given.''

''İçeri gel Si. Islanmışsın, arkanda asılı olan mavi havlu temiz. Onunla kurulanabilirsin.''

''Teşekkür ederim Bay Given.''

      Islaklığımı gidermeye çalışırken, odayı ve Given'ın duvarda asılı olan sertifikalarını inceliyordum. Dikkatimi çeken bir sertifikaya denk geldim. Bildiğimiz sertifikalardan farklıydı, bir hayvan derisi üzerine alışılagelmişin dışında bir font ile yazılmıştı.

''Sohren Kabile Diploması''

Çok ilginç ve fazla dikkat çekiciydi. 

''Si, seninle bu son randevumuz olacak sanırım.''

''Neden Bay Given? Ama daha zamanımız vardı.''

''Si, hastalıklar insanın en yakın arkadaşı gibidir. Bazı arkadaşlar, ne yaparsan yap terk edilemez. O gitmek istemedikçe sen gönderemezsin.''

     Given, kırmadan sade bir şekilde anlatmıştı olayı aslında. Biz çabalasak da kendisi zaten gitmeyecekti. Kalan zamanlarımı onunla iyi bir şekilde geçirmeliyim öyleyse. Zaten ben çoktan kabul etmiştim.

''Anladım, Bay Given...''

Çaresiz onayımın ardından, odayı bir süreliğine sessizlik ve kasvet kaplamıştı. O benden daha çaresiz görünüyordu aslında. Bay Given'ın heyecanlı ses tonuyla birden kasvet çürüyüverdi.

''Gezmek iyidir Si, arkadaşına dünyayı göster. Dünyanın güzelliklerini gösterirsen, belki onun fikrini değiştirebilirsin.''

''Nasıl yani, onu bir birey olarak mı kabul etmeliyim? O başkası değil doktor. O benim ya da daha doğrusu, ben oyum.''

Given'ın neden böyle bir karar aldığını anlamamıştım. Pes mi ediyordu acaba? Gezmek sevdiğim bir konu aslında...

''Si, aradığımız her ne ise, burada değil. Teşhis koyamıyorum hastalığına. Hastalığınla ilgili semptomları dört bir yana gönderdim fakat daha önce böyle bulgularla karşılaşan olmamış. Tedavin, sandığımız gibi modern ve bilimsel yöntemlerin çözebileceği bir tür olmayabilir.''

''Doktor Given. Hastalık kendini kabul ettirdi. Kabullendim artık bayılmalarımı, kan kusmalarımı, göz bebeğimin beyazlamalarını, hatta parça parça morarıp kaskatı kesilmelerimi de; ama bir başıma kaldığımda hastalık reaksiyon gösterir ve bir daha uyanamazsam ne olacak?''

''Güven bana Si, öyle bir durum olmayacak. Dediğimi bir an önce yapmalısın. Gezdir onu. Farklı iklim koşullarıyla savaştır. Belki de yöntemi kimyasal silahlardan alıp silahsız hale getirmeliyiz.''

''Bay Given, bir soru sormak istiyorum. Sertifikalarınızın üstünde göz gezdirirken dikkatimi çeken bir sertifika gördüm. Sohren, Sohren Kabile Diploması. İsim ve şekil olarak biraz farklı değil mi?

''Çok dikkatlisin Si. Evet, özel bir sertifika. O sertifikayı almak hiç kolay olmamıştı.''

      Bu cümleleri kurarken Given, biraz hasretli bir tonda iç geçirmişti. Given için gerçekten önemli izler bırakan bir parçaydı sanırım. Bir süre sessizlik olduktan sonra yine heyecanlı bir şekilde konuşmaya devam etti.

''Sen sertifikadan bahsedince muhteşem bir fikir geldi aklıma.Her yıl Sohren için düzenlenen bir davet var ve bu davet çekilişle gerçekleşiyor. Yanlış hatırlamıyorsam yılın bu zamanlarında olması lazım. Davet için çekilişe katılmayı denemelisin, hak kazanırsan unutamayacağın bir serüven olur senin için. Aynı zamanda bir taşla iki kuş vurmuş olursun.''

      İlginçtir ama hatırladığım kadarıyla, o sertifika daha önce orada değildi. Yeni konulan bir çerçeve. Daha önce orada olmadığına yemin edebilirim. Yeni almış olabilir miydi? Ama şehirden hiç ayrılmadığına eminim. Şehirden ayrılmadıysa bu şehir de mi hak kazanmıştı acaba? Kafamın içindeki tilkiler hep aktif nedense.

''Olur Bay Given, peki çekilişe nasıl katılabilirim?''

''Nasıl katılacağını sana mail olarak atıyorum şimdi.''

''Bugün tedavi olmayacak mıyım?''

''Hayır Si. Verim alamadıkça seni boş yere yoruyoruz. Bu yüzden güçsüz düşüyorsun, seni güçlü tutmalıyız.''

      Tedavi işlemlerini gerçekleştirmediğimiz için çok mutlu olmuştum. Çünkü, tedaviler bittiğinde gerçekten yorgun düşüyordum. Hazırlanmaya başladığım an gürültüyle odanın kapısı açıldı. Giren Asistan Jelly'di.

''Ah Jelly, yine korkuttun beni.'' diye mırıldandım. Bir türlü Jelly'nin sert davranışlarına alışamamıştım. Doktor Given nasıl alışabilmişti, şaşırmamak elde değil.

 ''Korkmayın artık Bay Si. Bu bina içinde benden başkası gürültü yapmaz ve benden de size zarar gelmez. Bu yüzden alışın.'' diyerek gülümsedi.

Jelly elinde bir paketle girmişti odaya, sanırım Given'a gelen bir kargoydu.

''Bay Given, Almanya'dan bir paket geldi sizin adınıza ve üstünde Bay Negert İlian'ın imzası ile birinci dereceden acil olduğu belirtilmiş.''

''Getir Jelly, masaya koyabilirsin.''

Sonsuz Barış - SOHREN (KİTAP OLDU)(Wattys 2018 Gizli Cevherler Kazananı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin