4.4

25.4K 1.8K 307
                                    

Her gün birbirine benziyordu.

Ne zamandır bu durum canını bu kadar sıkmaya başlamıştı, uyandığı her gün neden baş ucundaki telefonu hemen eline alıyordu ve boş bildirim paneli ile bir önceki günün tekrarı olan dakikalar niye onu bunaltıyordu, bilmiyordu.

Çocuğun bildiği pek bir şey yoktu, koskoca bir boşluk dışında.

Tam göğüs kafesinin oralarda, büyüdükçe kaburgalarını da zorlayan bir delik vardı sanki. İçine çektiği her nefeste büyüdükçe büyüyor, sıkılgan bir tavırla o an uğraştığı ne varsa ilgisini kaybetmesine neden oluyordu.

Yağız için yeni duygulardı bunlar, daha önce deneyimledikleri arasında muadil bulamıyordu. Sebebi de bilmiyordu, zihninde aklı selim bir yer on gündür sana yazmıyor diye dürtse de yok sayıyor, derin iç çekişlerle boşluklara dalıyordu.

Mesela şu an olduğu gibi bir yemekhane sırasında beklerken, bir anda gözleri yere sabitleniyor, bakışları bulutlanıp çekmeyen telefon misali Yağız ile dünyanın bağlantısını kesiyordu. Kendi iç dünyası da boşluktu, çekilip gittiği yerde de pek bir şey bulamıyordu.

"Yağız?" diye seslenen Fatih ile kafasını kaldırdı, turnikeye bir adım uzakta durduğunu ancak fark etmişti. Cebinden öğrenci kartını çıkarıp alete gösterdi, daha sonra da tepsilere doğru yöneldi. "Oğlum o kadar seslendim," Fatih elinde tuttuğu tepsi ile yemeklere doğru ilerliyordu, Yağız yine de dediğini duydu. "Dalmışım," dedi keyifsiz keyifsiz.

"Var sende bir haller ama," Yağız omuz silkti, bir şeyler var gibi gelmiyordu ona. Hatta var olmaması sorundu, bir boşluktu çocuğun derdi ama o kadar boş geliyordu ki kulağa, dile getiremiyordu.

"Onur da affetti seni, ona takıldın diyeceğim," Tabağa koyulan kadınbudu köfteden sonra tatlıya ilerliyorlardı. "Yok be oğlum," dedi Yağız, gerçekten de bir alakası yoktu. Onur zaten birkaç saat sonra sakinlemiş, Yağız'ı dinlemeye de gönüllü olmuştu. Hem bu hayatta onun sözüne inanmayacaktı da kimin sözüne inanacaktı? Onlar ayrı kandan da olsa kardeşti, Onur böyle bilmiş, ezberini de bu olay için bozmamıştı.

Beraber sıradan çıktıktan sonra Fatih şöyle bir çevreye bakındı ve aradığı kişiyi gördü. Yüzüne anında bir gülümseme konmuş, sevdiğine giden yolu adımlamaya başlamıştı bile. Büyüyü bozan ise "Nereye?" diyen arkadaşıydı, umursamadı. "Leyla orada, onlarla yiyelim."

Yok diyemedi Yağız, kendisini aşık arkadaşının peşinden adımlarken buldu. Zira Fatih sözde adım atıyordu ama Yağız'a kalsa süzülüyordu havada, öyle bir moddaydı. "Leyla?" diye seslendi yakınlaşınca, kızın bakışları hemen onların üstüne döndü. Yağız'da pek oyalanmadı, direkt Fatih'in gözlerinde durmuştu. "Dersin var sanıyordum?"

"Ertelendi, Nil ile yemek yiyelim dedik." Ayakta kaldıklarını fark ederek "Oturun isterseniz?" teklifinde bulundu. Fatih dünden razı kızın yanına kurulmuş, geriye de Nil'in yanı kalmıştı. Yağız boğazını temizleyip tepsisini bıraktı ilk, sonra da sandalyeyi çekip kızın yanına kurulmuştu.

O tüm bunları yaparken Nil hiçbir tepki vermedi, ikisi de yerleşince bakışlarını kaldırmış, Fatih'e kısa bir kafa selamı vermişti. Gözleri kısa bir an Yağız'a değer gibi oldu, bu fırsatı kaçırmadan kafasını sallamıştı oğlan ama kız çoktan selamını es geçip yemeğine dönmüştü.

Vardı bir şey zaten, Yağız farkındaydı.

Nil iyi deyip gidecek kız değildi, gittikten sonra da on gün boyunca sessiz kalmazdı. Yağız o an fark etti, bilinçli bir uzak duruştu kızdaki. Yan yana gelmiş bedenleri arasındaki mesafeyi açmasından da, bariz olmasa da kendini geri çekmiş vücudundan da anlıyordu.

Yutkundu bir an, ilk kaşığını aldığı çorba boğazından inmedi sanki. O kadar alışmıştı ki o geri gitse bile ona gelen adımlara, kızın geri çekilen halinin şaşkınlığı şöyle bir geçti üstünden. Gözleri istemsizce ona dönüyor, solgun yüzünde gördüğü her detayla bir kez daha bakması için dürtüyordu.

Yüzüne düşen saçları bile eskisi gibi parlamıyordu, Yağız'ın içine dert oldu koyu kahve tellerin solukluğu. Sanki hiç derdi yok gibi onları niye arkasında birleştirdiğini düşündü bir an, sonra gözleri yan profilden gördüğü yüzdeki mutsuz ifadede takılı kaldı.

Derdi yoksa da dert sahibi olmaya yakın hissediyordu.

Aşağı doğru kıvrılmış dudaklar da içini gıcıklayan bir his haline gelmişti. Kaşığı yavaşça tepsisine yasladı, karşısında konuşan ikili umrunda değildi pek. Zaten Fatih'in evi yanıyordu, ona bile dönüp bakmıyordu, Yağız'a mı bakacaktı?

Leyla ise adının hakkını verdiğini hissediyordu ilk defa, Fatih'in ondaki bakışları Mecnun'u hatırlatıyordu ona. Çöllere düşmüyordu belki karşısındaki çocuk ama Leyla ona binbir türlü işkence ile kör kuyu havası yaratıyordu. Yine de bana mısın demiyordu, Leyla'm diyordu, başka da bir şey dökülmüyordu dudaklarından.

İç çekti kız, onun için böyle bir şeydi aşk. Ona arkasını dönmeyen, senden gelen her şey kabulüm diyen biri.

"Afiyet olsun," diyerek ayaklanan Nil ile bakışlar bariz şekilde keyifsiz kıza döndü. O ise dönen üç çift gözden tam karşısındakini seçip "Derste görüşürüz," demişti. Leyla onu onayladı, kız başka bir şey deme gereği duymadan arkasını döndü. Tepsiyle gidişini izledi bir süre Yağız, adım adım uzaklaşıyordu ve oğlan nedense içinden geri dön diye tekrarlıyordu.

Kız dönmedi, hatta arkasına bile bakmadı. Çünkü Nil Gökçe için Yağız defteri diye bir şey kalmamış, onunla ilgili ne varsa hepsine arkasını dönmüştü. İradesini zorluyordu bu hal, gözlerini dolduruyordu hatta. Masadan kalkana kadar dayanmıştı yine de, en azından biraz gururum kalmış diye düşünüyordu.

Daha fazla Yağız'ın yanında istemediği hallere düşmek istemiyordu, hangi hali ona ne şekilde dönerdi, nasıl bir kusur olarak görülüp kendini yaralayacak bir ok misali ona atılırdı, bilemezdi.

Öyle kırgındı ki, konuşsa kelimeler bile kesik kesik çıkacaktı sanki, baksa parçaları çocuğu kesecekti. Öyle üzgündü kendine, kalbine, Yağız'ı sevdiğine.

Çünkü savaşacak bir konu yoktu artık ortada, eğer olsa Nil Gökçe en iyi neferdi. Ama onlarınki çok başka bir dertti, kız sanıyordu ki oğlan için tamamen varlığı bir sorundu, bunu da çözmek elinden gelmezdi.

Yağız için ise yokluğu bir sorun olmaya başlamıştı, haberi dahi yoktu.

Olsa da affedecek halde değildi pek. Sevilmemiş olmanın kırgınlığından gözü kör olmuş, kendine kusurlar atfeder olmuştu. Bu geri durmasını kolaylaştırıyordu, hissettiğinden habersiz oğlanın ise bakışlarına şaşkınlık katıyordu.

Kabaydı Yağız, biliyordu bunu ama bu ilk defa yapışı değildi ki? Gökçe ona daha önce sırtını dönmemişti, dönebileceğini de düşünmemişti Yağız. Sırf birkaç sinirli sözcüğe köprüleri bu kadar yıkar mıydı?

Yıkmaz sanmıştı.

Gelmez dediği ne varsa başına gelirdi zaten Yağız'ın, bir türlü öğrenememişti bunu.

Ne sesini duymuş, ne mesajını okumuş, ne de göz göze gelmişti onunla; yine de dile gelmeyen sözcükler canını sıkmış, okumadığı mesajlar keyfini kaçırmış ve gözlerine değmeyen gözler içini burkmuştu.

Göz göze gelmezdi pek kızla, yine de onun kendine bakmaya hevesli gözlerine öyle alışmıştı ki, şimdi batıyordu bu hali.

Ne olacaktı bu böyle, bilmiyordu.

Ne yapacağız şimdi, dedi kendi kendine. Çünkü bu sefer sorabileceği kimse yoktu.

...
Oy vermeyi unutmayalım lütfenn♥️

Göğe Ait | TextingWhere stories live. Discover now