5.4

21.7K 1.5K 248
                                    

Nil Gökçe Onan

Mühendislik fakültesinin kantini oldukça büyük, ferah ve bahçesi efsaneydi.

Ama tabi ki buraya gelme sebebim bunlar değildi.

"Beni masadan kovacak gibi bir his var içimde," dedim kendinden asla emin olamayan bir sesle. Leyla anında gülmüştü. "O nasıl bir his Nil?"

"Ya ben çocuk kıskançlıktan kafayı yemiş olabilir diyorum, sen benimle alay ediyorsun!"

"Yağız rahat bir çocuk," dediğinde onu onayladım. "Gitmesi gerektiği için görüşürüz demiştir, evham yapıyorsun bence. Önceki hayatına takılacak olsa, ohoo," Tesellisi tam olarak ikna etmese de "İnşallah," diyerek dilekte bulundum.

Hayır en son çocuk beni tavlamaya çalışıyordu, yine nasıl tıpış tıpış yanına giden ben olmuştum, hayret bir şeydi yani.

Bendeki şu kahrolasıca çene olduktan sonra, ayaklarım çok çekerdi daha. Yürümediğim çocuğa bile yürür, kendimi saçma sapan pozisyonlara sokardım. Bir iki randoma kanıp nasıl da dökülmüştüm, kendime pes demek istiyordum.

Derin bir nefes verip kendimle olan savaşımı sonlandırdım çünkü selam verdiğimiz masada daha büyük bir düşmanım vardı: Yağız'ın öldürücü bakışları.

Aynen Leyla, aynen canım arkadaşım, hiç takılır mı Yağız öyle şeylere?

"Hoşgeldiniz," diyen Fatih direkt olarak yanındaki sandalyeyi Leyla'ya çekmiş, kalp çıkan gözlerle de kısa bir süre yüzünü izlemişti. "Hoşbulduk," dedim ortamdaki meşru bir hal alabilmek için ama Yağız varlığımı tüm gücüyle reddetmiş, Leyla'nın kısaca elini sıkmıştı.

Yüzü de sirke satmasa iyiydi gerçekten.

Onun sağına olacak şekilde yerleştiğimizde rahatsızlıkla kıpırdandım. Ben sol profilimdense sağ profilimi tercih ederdim ama sanırım bunun çok da bir önemi yoktu zira Yağız'ın yüzüme bakmaya niyeti olduğunu sanmıyordum.

"Kalabalıkmış burası," diye bir laf attı ortaya Leyla. Etrafta bakışlarım gezindi, ta ki sinir bozucu gülüşe eşlik eden sesi duyana kadar. "Yok Leyla, yirmiden azdır burası, ne kalabalığı?"

İlk taş tam da kafama gelmişti.

"Sayılara bu kadar takılmamak lazım," Mırıldanmam ile bakışlar bana dönmüş, zorla gülümseyerek tamamlamak zorunda kalmıştım. "Yani yaş da bir sayıdır, ne bileyim arkadaş sayımız da bir sayıdır, üç beş önemli mi şimdi?"

"Yirmi üç yirmi beş nasıl, önem derecenize girebilir mi Gökçe hanım?"

"Yaş sadece bir rakkamdır," diye atılan Leyla ile dayanamayıp gülmüştüm. Bana eşlik eden arkadaşım sanki Yağız'ın daha çok sinirini bozmuş gibi derin bir nefes verdi, tabi o bu repliğe hakim olmadığından kendiyle dalga geçildiğini sanıyordu.

"Kahve ister misiniz?" diye soran Fatih çoktan ayağa kalkmış, sohbetten bağımsız Leylasına hizmeti vatana hizmet gören anlayışı ile sorusunu sormuştu. Arkadaşım da ayağa kalktı, son zamanlarda iyice Mecnun'unu bulmuş havasında olduğundan "Beraber gidelim," teklifiyle gelmişti.

Bu dörtlünün yüzü gülen tarafı böylece masadan kalktı, biz iki somurtuk ise bahçeyi izlemeye başladık.

"Ee?" dedim sessizlikten iyice rahatsız olarak. "Ne eesi?" Tepkisine göz devirip "Daha daha nasılsın?" diye sormuştum. Ne denirdi ki bu nemrut surata, hiç bilmiyordum. "Nasıl görünüyorum Gökçe?"

Göğe Ait | TextingWhere stories live. Discover now