6. Mektup

49 26 11
                                    

Bir kaç saniyelik parlama için kendini kül edenlere,
pasparlak hayatında kendi hayatının kibriti olanlara.

İthaflarımda kendisinden bir nebze bile bulabilen herkese,
bu bölüm sana ithafen.

------

Kanseri ikinci defa yenen, gözleri umutla yaşaran
Yapo'ya ithafen.

------

Sevgili Leyla'm,

Ben bile dönüp sana yazdığım eski mektupları okuyunca "Biraz abartıyor muyum, sahi?" diye düşünmüyor değilim. Belki de abartıyorum ancak ben sana içimden gelenleri yazıyorum, ruhumun derinliklerine seni davet ediyor kendi ifadelerimi yalnızca sana açıyorum.

Her neyse, diyerek geçmek gerekirse... Bugün günün n'asıl geçti Leyla'm? Gününün iyi geçtiğini umarak bugün neler yaptığım hakkında biraz bir şeyler zırvalayıp kafanı şişirmek istedim. :)

Önceki mektubumda çizdiğim gülücük hüzünlüydü, karalamıştım hatırladın mı? Bu gülücükte ise hayat var, gözleri sanki seni görmüş gibi parıldıyor.

Bugün kursta dersim vardı, oraya gittim. Yaklaşık on dakika geçte kalmış olsam gittim, çok güzel ve eğlenceli bir ders geçirdik ancak en güzeli olan ne biliyor musun? Folklör hocam Seda abla beni artık kursta hoca olarak görmek istediğini söyledi, heyecandan ve mutluluktan dondum kaldım kadının karşısında... Aslına bakarsan işin parasında vesaire değilim, daha kursa ilk başladığım zamanlarda kursun en kötü oynayanlarından birisiyken şimdi ise beni öğretmen olacak kadar yeterli görmeleri gururumu n'asıl okşadı anlatamam...

Bir işte başarıya ulaşmak öyle gurur verici bir duyguki anlatılamaz... Ancak senin kokunu birdaha alabilmek için tüm başarılarımı verirdim biliyor musun?

Bir düğünün eğer kendi düğünüm değilse hiç bu kadar anlamlı olacağını bilmezdim biliyor musun? Ancak seni gördüğüm andan itibaren benim düğünüm olmamasına rağmen benim için en anlamlı düğün o. Eğer düğünüm seninle olmayacaksa -ki bu durumda düğünüm olması imkansız- kendi düğünüm bile Cemil ağabeylerin düğünü kadar anlamlı olamayacak.

Bugün Fatih ile görüşemedik, halen daha iyileşememiş beyefendi... Daha aradan iki gün geçmesine rağmen onun o gevezeliğini bile ne kadar özledim bilemezsin. Özlemimi geçirmek için annemden ilik çorbası yapmasını istedim, o da sağolsun beni kırmadı yaptı. Yaklaşık üç gün boyunca onu idare edecek kadar çorba yaptı sanırım. Hemen bir koşu daha sıcakken onu Fatih'e götürdüm. O da beni pek özlemiş.

Oldukça uzun uzun sohbet edip özlem geçirdik, zaten anlatmıştım biz öyle pek ayrı kalabilen kişiler değiliz. Hepte umuyorum ki Fatih'ten önce vefat ederim çünkü onun kaybetmenin acısıyla n'asıl yaşarım bilmiyorum. Belkide yaşarım, kim bilir? Ama şundan eminim ki sensiz yaşayamam. Belki daha on üç yaşında yüzünde tüy bitmemiş bir ergenin iki günlük aşkına dedikleri gibi duruyor olsa da öyle değil. Benim sana olan sevgim hiçbir yaş grubuna sığamayacak kadar büyük.

Kalbimdeki sızı devam ediyor, en yakın zamanda bir hekime gözükmek artık şart oldu. Fatih gelemeyecek durumda, oldukça uzun ve sıkıcı bir yol olacağı kesin. O yolculukta sana nice şiirler ve nice mektuplar yazmak istiyorum. Kafamı seninle yormak ruhumu tedavi ediyor.

Sana bu yazdıklarımı bir başkası görse beni deli yerine koyar bir o kadar da haklı sayılırlar, sonuç olarak sadece bir kaç saniyeliğine gördüğün birisine bunları yazmak pek akıllıca karşılanmaz. Belki sende pek akıllıca karşılamazsın bu mektupları ve bu şiirleri ancak yapabileceğim bir şey yok. İçimdeki seni durduramıyorum, yaralı olan ruhumu ben yalnızca seninle tedavi edebiliyorum.

Aşkın sarhoşluğudur bu uykumu getiren,
Belkide kafam iyidir senin güzelliğinden,
Bilmem, duymam, görmem senden başka,
Seninle birlikte hazırım içmeye şişelerce aşka...

Aşkın sarhoşluğu artık harbi getirdi uykumu, yavaş yavaş havada kararıyor, annemin verdiği işleride halledip yatacağım Leyla'm kendine iyi bak, sağlıcakla kal...

Sana olan sevgilerimle,
Süleyman'ın.

-------

Süleyman yazdığı mektubu sonlandırmıştı, içinde erken bitirmesinden dolayı oluşan bir burukluk vardı. Tüyden kalemi ile Leyla'sına yazmayı sonlandırdıktan sonra annesinin verdiği iş üzerine anayoldan yürüyüp komşuya yal (hayvan besini olarak kullanılan yemek artığı) götürmek üzere yola koyulmuştu. Aklında her an Leyla'sı vardı gününü onunla başlatıyor, yine onunla bitiriyor, hatta rüyalarına bile onu davet ediyordu.

Süleyman yöresel bir türkü mırıldanıp bir eliyle de ritim tutarak anayoldan yürüyordu ancak hesaba atmadığı bazı şeyler vardı. Anayol henüz gelişmediği için ışıkları yoktu, hava ise çoktan kararmıştı ve arabalar hızlı bir şekilde ilerliyordu. Süleyman'ın burnuna tanıdık bir konu geldiğinde duraksadı koku bir o kadar tanıdık ve bir o kadar da yabancıydı. Süleyman olduğu yerde duraksadı.

Bir kaç saniye sonra ise büyük bir gümbürtü ile anayoldan geçen bir tır Süleyman'ın sevda dolu ruhuyla birlikte bedenini sadece bir saniyeden bile kısa bir sürede altına almıştı. Tırın sahibi Süleyman'ın an savaşı vererek kan kaybettiğini fark bile etmemiş aynı şekilde yolna devam ederken bir kadın Süleyman'ı fark eder etmez çığlığı ile resmen yedi düvele haber salmıştı.

Bu çığlığın sahibi ise Leyla'dan başkası değildi.       

Leyla'ya MektuplarWhere stories live. Discover now