10. Mektup

33 16 4
                                    

Yüzündeki gülüşü solduranlara
ithafen.

***

Sevgili hanımefendi,

Günün umarım iyi geçiyordur Leyla'm, umarım sen benim aksime mutlusundur. Ben ise çok kötü bir durumdayım, bu gece annemi yatağında hayata gözlerini yummuş şekilde buldum. Ne yapsam uyandıramadım, işte tam o an ölümün gerçekliği bir tokat gibi yüzüme vurdu. İnsanın kendi nefesinde boğulur mu hiç? Ben boğuluyorum Leyla'm hemde her geçen saniye, yüreğimde bir köz var ve her aldığım nefeste bu köz dahada fazla harlanıyor. Ciğerlerim usul usul içine içine yanıyor, o minik yangın tüm vücudumu ateşe veriyor. Kalbim n'asıl ağlıyor biliyor musun?

Artık... Yazması bile çok zor ama ailesizim. Ne babam ne de annem var artık başımda sadece sen ama sen var mısın? İşte onu bilmiyorum. Ben seninle her şeye hazırken sen benimle misin bilmiyorum. Seni bulamıyorum, büyük ihtimalle hiç bulamayacağım. En büyük hata umudunu kaybetmektir derler, benim hiçbir umudum kalmadı. Kalbimdeki sızı içime acıyla akıyorken kimse bana umuttan bahsetmesin zaten.

Bağırmak istediğin kadar susmayı diledin mi hiç? Sadece bir cümle bir insanın kalbine kaç hançer saplayabilir? Bugüne kadar hiç bir cümlenin  kadar acı verici olacağını düşünmemiştim. "Anneni kaybettik Süleyman..." Sadece üç kelime, sadece üç... Hayat gerçekten bu kadar kısa mıydı? Koca bir hayat sadece üç kelime miydi gerçekten? N'asıl bu kadar basit olabilirdi? Hepimiz bu fani dünyanın oyunlarına kanıyoruz, bu hayatta bir iz bıraktığımızı zannediyoruz aslında bu dünya hayatı o kadar kısa ve o kadar yalan ki birçoğumuz ölümü bile unutuyoruz.

Birçoğumuz bu dünyada bir iz bırakabilmek için uğraşıyoruz ancak hepimizin sonu aynı olacak.

Bir gün hepimiz son uykumuza yatacak, kalkamayacağız. Bizden sonrası ise hep aynı, insanlar toplacak, ağıtlar yakılacak, bol bol ağlanacak ancak sadece yakınlarız, gelecek yemyeşil bir araba götürecek seni toprağa, zaten yaşamdan kopmuş bedenin bu kezde toprağın altında ezilecek ve yine kimse bundan önce kaç kez sorunların altında ezildiğini sormayacakta hatırlamayacakta. Bak Leyla'm, yaşam sadece bir paragraf, birkaç cümle sadece.

Kalbim çok acıyor Leyla'm, hemde çok... N'asıl geçecek bana söyler misin? Bu kayıpların acısı ne zaman geçecek, ne zaman sönecek yüreğim? Hep burada böyle kalacaksa eğer n'asıl devam edeceğim ben bu hayata? Belkide zamanla kabulleneceğim onu bilmiyorum. Kim bilir, belkide yarayı kabullenmek için kabuk tutmasını beklemek gerekiyordur. Şu anda kafama sıkmıyorsam tek temennim bu olduğu içindir.

İnan bana temennilerimin arasında seninde bulunmanı çok isterdim ancak tanımadığın birisinin ölmesi ne kadar umrunda olur bilmiyorum.

Yazmaya gücüm bile yok artık, kalbim ağrıyor, ellerim tir tir titriyor. Hiç üzülmekten bile aciz oldun mu? Daha doğrusu, hiç ağlayamayacak kadar üzüldün mü Leyla'm? Ben şu an öyle bir durumdayım ki, inan bana ağlayabilecek bir gücüm bile yok.

-----

Aradan saatler geçmiş, uyuya kalmışım üzüntünün yorgunluğu yüzünden. Birçoğu insan gitmiş, "cenaze evinden" zaten neden dursunlar değil mi? Sonuçta cenaze evi... Bir iki saat durur, dünyanın en acı helvasını yer ve gider. Sözde acımıza ortak oluyorlar, oysa geceleri hepimiz yine kendi karanlığımızda boğuluyoruz.

-----

Saat sabah altıya denk geliyor,
henüz gün ağarmamış.

Elimde bir bıçakla buldum kendimi, tamda şah damarıma dayalı. Bıçağın soğukluğu tenimi ilk defa titretmiyor, çünkü bu sefer iç olmadığım kadar üşüyorum. Artık kendimi bu dünyaya ait hissetmiyorum.

Ancak merak etme Leyla'm, bu sana son mektubum olmayacak. Çünkü benim hala sen dolu hayallerim var.

Leyla'ya MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin