9. Mektup

34 15 1
                                    

Aşkları ölümü bile öldürecek kadar
güçlü olanlara ithafen.

***

Sevgili hanımefendi,

Bugün içim niye bu kadar cıvıl cıvıl bilmem, durup durup gülümsüyorum, her şeyde farklı bir neşe buluyorum. Çocukluğumun geçtiği sokaklarda şimdi oynayan çocukları görünce duygulanıyorum ancak yanlış anlaşılmasın -ki sen beni asla yanlış anlamazsın- bu duygu eski günlere duyulan bir özlemden daha çok onlara duyulan bir kıskançlık gibi onlara imrenmek gibi. Keşke diyorum, birdaha çocuk olabilsem, onların gözlerinde hala kocaman bir umut ve masumluk var... Bizler, artık o gözlerdeki o duyguları kaybetmiş kişileriz belkide bu minikte olsa bir hüzün bırakıyor kalbimde.

Bugün mutluluk içerisinde o küçük çocuklar gibi gözlerimde mutluluk ile dolaştım etrafta. Uzun zamandır görmediğim büyüklerimi ziyaret ettim, onlarla oldukça güzel sohbetler gerçekleştik. Eskiden şimdi buruşmuş olan ellerle bizlere köydeki tek bir fırınla her ay başka şeyler yapıp dağıtırlardı. Hele de ramazan ayları... Hep birlikte yapılan toplu iftarlar, hiç bitmeyen neşe, hiç bitmeyen o bir arada olmanın verdiği his. Ne de güzeldi, o masada yenilen her yemek bir başka olurdu hele de iftardan sonra çayla birlikte yenilen o sopsoğuk karpuz n'asılda bal gibi gelirdi hepimize! Ama şimdi ne o eski sofralar kaldı ne de o eski ramazan heyecanı, eskiler mi güzeldi yoksa eskiden mi güzeldi bilmiyorum.

Tabii o eski sofraların artık kurulmamasının en büyük sebebi birçoğumuzun arasına ölüm girmesi, ölüm... İsmi bile kalbimi korkudan hızlandırıp tüm kasvetini üzerime çekiyor sanki! Hayatın en acı gerçeklerden birisi maalesef, diyorum ya eskiden tek bir kırışık bile olmazdı yengelerimizin elinde, şimdi hepsinin elleri yüzleri buruştu... Hayat hepimizi yoruyor ama hepimiz bir şekilde kaldığımız yerden deva ediyoruz.

Bugün deliler gibi güle güle etrafta dolaşırken Aynur yengem bana "Haydırdır Süleyman! Aşık mı oldun?" diye sordu. Hiç beklemediğim bir soru olduğundandır cevap veremedim, yanındakı karşı köyden olduğunu tahmin ettiğim arkadaşlarını kolundan dürtüp "Olmuş olmuş!" diyip gülüştüler... Bir an sorguladım dedim acaba o kadar mı belli ediyorum? Seni kendime saklasamda pek beceremiyorum gibi be Leyla'm! :)

Bugün aklıma takılan bir şey oldu, sen beni gördün ya hatta bana mektup bile yazdın... Kalbim o konuda biraz kırık biliyor musun, nedeni ise benim seni göremem. Acaba diyorum, görmemem daha mı iyiydi? Seni bir kere sadece birkaç saniyeliğine gördüm ve olanları görüyorsun bi' dağa çıkıp "Leyla'ya çok aşığım!" diye bağırmadığım kaldı desem olur onu da yapmış olabilirim.

Son günlerde bu acabalar kafamı çok oyalar oldu, mesela bir acabamda şu: acaba ben, sen beni ziyarete geldiğinde uyanık olsaydım n'asıl olurdu? Konuşabilir miydim seninle? Ya da sadece susup kalır seni mi izlerdim bilmiyorum... Ya da acaba sana bu mektupları göstermeye cesaret edebilir miydim? Çok soru var sorulacak, ancak cevap bulamıyorum ve senin tek kötü yanında bu bence, çünkü hiçbir soruma cevap veremiyorum. Çok şey sormak ve bu soruların cevaplarını ya öğrenmek istiyorum ya da yaşamak ama bunlar n'asıl olur bilmiyorum...

Kısacası böyle, sorulacak çok şey var ancak cevaplayacak hiçkimse yok... Aslında sen varsın ama ben seni n'asıl bulacağım bilmiyorum, ya da tekrar seninle karşı karşıya geldiğimizde ne yapacağım bilmiyorum tahminim seni görünce sadece susup kalacağım konusunda zaten büyük ihtimalle ben susmazsam dilim tutulur ya.

Bugün sabah yürüşü yaptığım sırada aklıma gelen bir şiiri seninle de paylaşmak istiyorum.

Havada var bir yağmur
Yanımda var senin gibi bi' ruh
Kadehlerimiz kalkıyor, sensizliğer.

Yağmur durmadan yağar,
Sevda gibi insana çarpar.
Gönlümde var bi' yara,
Gelen geçen kurcalar.

Şiir yazmanın en tuhaf yanı bence ne biliyor musun, en olur olmadık yerlerde aklına gelmesi sırf bu yüzen yanımda kalem kağıt olmadan dışarı çıkamaz oldum. Hepsi aklıma gelen bu şiirlerin ya da sözlerin hepsini sana gösterebilmek için, hepsi sana bir gün bu yazılanları ulaştırabilmek için...

Biraz karışık bir mektup oluyor farkındayım, lütfen saçmaladığımı düşün çünkü her aşık saçmalarmış.

Günlerden birgün daha çok çok küçükken altı yedi yaşlarımızda falan olması lazım Fatih, Gül ve ben oturup çocuk halimizle sohbetler ediyorduk. Yine ramazan zamanı, köy meydanına boydan boya bir sofra kurulmuş, tabak çanak sesleri o güzel kahkahaların arasında kayboluyor... Bizim geleneklerimizde eski zamanın hikayeleri anlatılırdı bu tarz günlerde.

Köyün en yetkilisi hemde en yaşlılarından birisi olan o zamanın muhtarın Haldun amca bize birgün Aşık ile Maşuk'un, seninde mektubunda hikayesini anlattığın o hikayeyi anlatmıştı. Bizde o zamanki çocuk aklımızla bu hikayeye gülüp Maşuk ile dalga geçmiştik.

Şimdi ise sanırım bizim hikayemizde ben Maşuk oluyorum... Karma işte ne yaparsın... Böyle konuştuğuma bakma, bundan hiç şikayetçi değilim.

Son günlerde içimde bir müzik aleti öğrenme isteği var, sana bir şarkı besteleyip onu herkese söylemek istiyorum. Benim yazıp besteleyeceğim bir şarkı ne kadar güzel olur bilmem ama senin için bunu yapmak istiyorum. En yakın zamanda merkeze indiğimde bir müzik aleti alıp bunu yapmayı deneyeceğim. Hem belkide seninle bir gün karşı karşıya gelirsek bu şarkıyı sanada söylerim. :)

Hep sesimin iyi olduğunu söylerler ancak bugüne kadar hemen hemen her sanat alanını denesemde hiç şarkı söylemeyi denemedim. Kim bilir, belkide bu alanda yazmaktan bile daha başarılı birisi olurum

Ah Leylam... Mumumun ışığı yavaş yavaş soluyor ancak şunu unutma. Sen sakın umutlarını soldurma tamam mı? Ben bir gün seni bulma umudumu kaybetsem bile.

Sevgilerimle,
Seni kalbinin en güzel yerinde açtıran
Süleyman.

Leyla'ya MektuplarWhere stories live. Discover now