2. Bölüm "Yıldız, Rüya ve Rüya Bekçisi"

69.6K 4.3K 1K
                                    

2. Bölüm  “Yıldız, Rüya ve Rüya Bekçisi”

Doktor Emily’ye abartılacak bir şeyi olmadığını söylemiş ve ona birkaç gün istirahat etmesini tavsiye etmişti. O günden beri de Emily yatağında hareketsizce uzanıyor, arada bir odasına girerek onu rahatsız eden kardeşi Michael’ı terslemek dışında pek fazla şey yapmıyordu. Bacağının git gide iyileştiğinin o da farkındaydı fakat yine de üzerine basıp yürümeyi denemeye cesaret edememişti.

Geceleri ağrılarının arttığından mıdır bilmiyordu, Emily art arda kâbuslar görmeye başlamıştı. Her defasında ise uyanmadan hemen önce bir çift gümüşi göz görüyor ve boğazı sıkılmışçasına nefessiz kalarak uyanıyordu.

O gece de Emily aynı şekilde bir kâbusun içindeydi. Annesinin Bay Norman’la evlendiğini görmesiyle başlayan kâbus Michael’ın odasını ele geçirmesi ve Emily’nin bir uçurumdan yuvarlanmasıyla devam etmiş, Emily’nin bir çamur bataklığında boğulması ve bir çift gümüşi gözün ansızın parıldamasıyla sona ermişti. Emily yatağından zıplayarak uyandı, elini boğazına bastırdı, yine nefessiz kalmıştı. Tuhaftır ki bu sefer odada bulunan tüm hava çekilmiş gibiydi ve Emily uyanmış olmasına rağmen nefes alamıyordu. Yorganından sıyrılarak kendini yatağından çıkarıp yere attı. Odanın diğer köşesindeki pencereye doğru emeklerken ciğerlerinin ağzından fırlayacağını sandı bir an için. Pencerenin önüne geldiğinde pervazdan tutunarak kendini ayağa kaldırdı. Pencereyi çabucak yukarı doğru kaydırdı ve bunu yaparken devirdiği menekşe saksısını zerre kadar umursamadan başını pencereden dışarı çıkarttı. Ardından öylesine derin bir nefes aldı ki keskin soğuğu ciğerlerinde hissetti. Temiz havayı solumaya devam etti, nefes alış verişi iyiden iyiye düzene giriyordu. Tanrım, diye düşündü. Bu çok korkunçtu.

Bu çok korkunçtu, gerçekten de bir an için öleceğini düşünmüştü. Eliyle hafifçe boğazına dokundu ve gözlerini minnetle kapatıp açtı. Kendini içeri çekti ve pencereyi aşağıya kaydırarak kapattı. Az sonra ise iki ayağının üzerinde duruyor olduğunu fark etti. Hayretler içinde bacağına bakıyordu. Gerçekten iyileşmiş olduğundan emin olmak için kendi etrafında yavaşça bir kere döndü. Dönerken etrafında dalgalanan geceliğinin eteklerini eliyle bastırarak kapattı ve neşeyle kendini yatağına attı. Uzun zamandır böyle sevindiğini hatırlamıyordu.

Emily yürüyebildiğini tekrar görmek ve bunun bir rüya olmadığından emin olmak için bir kez daha yatağında doğruldu. Tam ayakları üzerine kalkacağı sırada pencereden bir “Tık” sesi geldi.  Emily pencereye baktı ama herhangi bir şey göremedi. Ayaklarının üzerine kalkıp pencereye doğru yürümeye başladığındaysa ikinci bir “Tık” sesi duydu. Bu sesle irkilerek bir iki adım geriledi çünkü sesle beraber cama beyaz bir ışık topunun çarptığını da görmüştü. Işık topu cama çarpar çarpmaz duman gibi dağılıvermişti. Emily hayretler içerisinde pencerenin yanına geldi.  Elini pencereyi açmak için yerleştirdi ama bunu yapmak istediğinden emin değildi. Ne var ki hızla yaklaşmakta olan diğer bir ışık topunu görür görmez pencereyi hızla yukarı doğru kaydırdı ve ışık topu tam odanın içerisine daldı.

Karanlık oda bir anda aydınlandı, o kadar ki Emily ellerini gözüne siper etmek zorunda kalmıştı.  Işık topu odanın tam ortasında havada asılı bir şekilde yavaşça dönüyor ve etrafa ışık saçıyordu.  Emily ona doğru yaklaşmak istedi ama ışık topunun hızla genişleyerek şekillendiğini görünce bunu yapmaktan vazgeçti. Nefesini tutarak hayretle olanları izledi. Genişleyen ve etrafa parıltılar saçan ışık topu şimdi bir kadın şekline bürünmüştü. Işıklardan bir kadının doğuşunu izlemek ise Emily’nin aklını başından almıştı.  Kadının arkası Emily’ye dönüktü ve etrafa parıltılar saçıyordu. Saçları gümüşi sarı rengindeydi ve üzerinde beyaz, ışıl ışıl bir elbise vardı kadının. Emily olanlar karşısında dehşete kapılmıştı. Kadın onu fark etmeden bir yere saklanmaya karar verdi ve temkinle bir iki adım gerilerken arkasındaki komodine çarpıp üzerindeki vazoyu devirdi. Sesi duyan gümüşi saçlı kadın parıltılar saçarak arkasını döndü.  Saçları da yer çekimi yokmuşçasına etrafında dalgalanıyordu. Kadın yüzünü tam olarak Emily’ye döndüğünde Emily onun dudak uçuklatacak güzellikte bir genç kız olduğunu fark etti. Wilson Lisesindeki Rose McRolley’nin evrendeki en güzel kız olduğunu düşünüp kıskanmıştı her zaman ama şimdi hayatında bu kadar yanılmamış olduğunu fark ediyordu. Eğer Emily hayatında bir melek görmüş olsaydı güzel gümüşi saçlı kızın tıpkı bir meleğe benzediğini söyleyecekti. Ne yazık ki görmemişti ve ne yazık ki kız ne kadar pırıl pırıl, güzel ve büyülü olsa da, bu içinde bulundukları durumun garipliğini örtbas etmeye yetmiyordu.  “S-Sen kimsin?” diye sordu Emily titreyen sesiyle, silah olarak kullanabileceği bir şey bulmak için çaktırmadan elini komodinin üzerinde gezdiriyordu.

Rüya BekçisiWhere stories live. Discover now