4. Bölüm "Düğün"

47.6K 3.4K 1.7K
                                    

4. Bölüm “Düğün”

Emily, açık pencereden süzülen gün ışığının gözlerini kamaştırmasıyla uyandı. Oysaki uyanmamak için yastığıyla yüzünü kapatmak ve yorganını kafasına kadar çekmek gibi türlü şeyler denemişti. Ne yazık ki bunlar işe yaramamıştı ve Emily az sonra kendini yatağından çıkmış, uyuşuk adımlarla lavaboya giderken buldu.

Lavabonun kapısına vardığı sırada aklına dün gece gördüğü o tuhaf rüya geldi. Uykulu gözlerini açmadan eliyle kapı kulpunu aranırken bir süre o tuhaf rüyayı düşündü.  Rüyasında penceresinden içeri süzülen bir ışık topu olduğunu hatırladı. Ardından bu ışık topu güzel bir kıza dönüşüyordu.

 Emily kapı kulpunu sonunda bulup çevirdi ve bedenini lavaboya doğru güçlükle sürükledi. Gözleri yarı açık bir şekilde elini uzatıp musluğun tıpasını aramaya koyuldu bu defa.  Az sonra tıpayı bulup çevirdi ve ellerini ılık suyun altına sokup başını eğdi. Yüzünü birkaç kere yıkadıktan sonra gözlerini ancak açabilmişti. Tıpayı tekrar çevirip musluğu kapattı ve başını kaldırıp tam karşısındaki aynaya baktı. Kahverengi gözlerinin altında fazla uyumaktan torbalar oluştuğunu fark etti. Sonra eli darmadağın olmuş saçlarına gitti. Saçını topladığı kurdele eline gelince onu çıkardı ve lavabonun yanındaki tezgâha koymak için elini uzattı. Kurdeleyi tam bırakacağı sırada bunun zümrüt yeşili kurdelesi olduğunu fark etti ve bir anda olduğu yerde donuverdi.  Beyninden tamamlanmamış onlarca cümle süratle geçiyordu. Bir süre öylece durdu, ardından kurdeleyi elinden bırakmadan odasına doğru koştu. Bir şey aranıyormuş gibi etrafına bakıyordu. “Buralarda bir yerdeydi.” dedi kendi kendine, yastığını ve yorganını kaldırıp altlarına bakarken. Aradığını bulamayınca çalışma masasının yanına gitti ve üzerini şöyle bir yoklayıp çekmecelerini karıştırdı.  “Tanrı aşkına!” dedi tekrar doğrulup etrafına bakarken. O anda aradığı şey gözüne çarptı. Pencerenin kenarındaki komodinin hemen üstünde, devrilmiş vazonun yanı başında duruyordu. Emily heyecandan yüreği ağzına gelmiş bir halde hemen komodinin yanına gitti ve üzerinden kahverengi kumaş keseyi kaptığı gibi içini açtı. Kumaş kesenin altın rengi bir tozla dolu olduğunu gördüğündeyse kendisini bir rüya olduğuna inandırmaya çalıştığı şeyin aslında parmaklarında hissettiği kumaşın dokusu kadar gerçek olduğunu fark etti.

Tekrar boşta olan elinde tuttuğu zümrüt yeşili kurdeleye baktı. Felix’in dediğine göre onu şimdi bırakacak olsa geçen gece olanları unutuverecekti.  Bunu bir an için denemek istedi ama annesinin ona seslendiğini duyunca paniğe kapılarak kurdeleyi beceriksizce tekrar saçına bağladı.

“Emily!” diye sesleniyordu Bayan Farrow odanın dışından. “Öğlen oldu! Geç kalıyoruz, saat birde evden çıkmamız lazım!”

“Şimdi geliyorum!” diye geri seslendi Emily, sesinin kendisini ele vermiyor olduğunu umarak. Neye geç kaldıklarını kendisi de bilmiyordu fakat o anki panikle annesini geçiştirmek için söyleyebildiği en iyi şey bu olmuştu.

Bir süre annesinin cevap vermesini bekledi fakat ses gelmeyince onun çoktan gitmiş olduğu kanısına vardı. Elini saçına götürüp kurdele orada mı diye yokladıktan sonra –oradaydı- gardırobuna doğru çabuk adımlar attı. ‘Bugün günlerden ne?’ diye düşündü gardırobu açıp kıyafetlere hızlı hızlı göz atarken.  Askıya asılmış elbiselerini hızla bir yana yığarken bir anda aklına bugünün ne olduğu geldi. Tabii ya, bugün kuzen Muriel’ın düğününün yapılacağı gündü. O yüzden annesi geç kalmaktan bahsediyordu. Emily gardırobun son askısında asılı olan ve özellikle bu düğün için alınmış elbiseyi muşambasından tutup çıkardı.  Elbise diz boyunda, askılı ve yazlıktı. Papatya sarısı şifon kumaştan dikilmişti ve hemen göğüs hizası altından bal rengi ince ve işlemeli bir şerit geçiyordu,  elbise oradan alta doğru da pileleniyordu.  Emily elbiseyi yatağının üzerine bırakırken çalışma masasının üzerinde duran saate şöyle bir göz attı.  Tam olarak yirmi beş dakikası kalmıştı. Panik yapmadığı takdirde gayet makul bir süreydi bu.

Rüya BekçisiWhere stories live. Discover now