4. Bölüm | Beş Günde Devr-i Antalya

414 23 7
                                    

      Deniz gözlerini bana dikmiş sıcak bir şekilde gülümsüyordu. Gözlerim kocaman kocaman oldu. Bir insana gülümseme bu kadar yakışırken neden gizlerdi ki bunu insanlardan?

      “Poğaçalar için teşekkür ederim. Neredeyse anneminkiler kadar lezzetliydiler. Fakat notlara ihtiyacım yok ama yine de sağ ol. Ayrıca aramızda yanlış anlaşılma falan yok. Bu konuyu bir daha açma lütfen. Sanırım bir karşılık olarak sana kahve ısmarlamam gerekiyor. Gidelim,” deyip kapıya doğru yürümeye başladı.

      “Ha, tamam,” deyip şok halimle onu takip ettim. Fakülteden çıkıp kafelerin olduğu yere kadar sessizce yürüdü. Hiç etrafa bakmadan birine girip boş bir masaya yerleşti ben aynı şokla karşısına oturdum. Garson hemen dibimizde bitti. 

      “Ben americano alayım bir tane de su. Sen ne istersin?” dedi bana. 

      “Aynısından, lütfen,” dedim. 

      Garson gidince ellerini masanın üzerinde birleştirip başını sola doğru hafiften eğdi.

      “Seni dinliyorum 404, dinleti günü bana ne soracaktın?” dedi.

      Soru o kadar aniden gelmişti ki ne olduğunu anlamadan soracağım şey dudaklarımın arasından fırlamıştı.

      “Nasıl bir aşk yaşadın?”

      Bir anlık afallasa da hemen aynı içten gülüşü yüzüne yerleştirip cevap verdi Deniz.

      “Olmayan bir aşka yazıyorum şiirlerimi, bir gün beni bulacağına inandığım bir aşka. Anlayacağın herhangi bir aşk yaşamadım, sadece bekledim,” dedi. Şaşkınlığım gözlerimden okunuyordu anlaşılan ve gülümsemesini göz bebeklerinin içine kadar taşıyarak devam etti konuşmaya. 

      “Her şiir aynı duyguyu vermez insana, her espri aynı şekilde güldürmez. Tıpkı bunun gibi her kadın da şair yapmaz adamı. Benim için yaratılmış bir kadın var, biliyorum, o geldiğinde güneş gibi doğacak hayatıma ve gelişinden evvel kimseyle ziyan etmediğim aşk sözcüklerini daha içten söyleyeceğim ona. Varlığına duyduğum inançla yazdığım şiirlerim gelişiyle uçsuz bucaksız olacak ve her gün şükredeceğim onu yaratana.”

      Ağzım bir metre açık kalmıştı. Ne diyeceğimi şaşırdığım nadir anlardan biriydi. Her zaman, saçmalasam bile, bir şeyler söylerdim fakat şimdi sus pus olmuştum. İmdadıma garson yetişmeseydi yarım saat daha dediklerini düşünerek öyle kalabilirdim. Kahve gelir gelmez koca bir yudum çektim ve acıyla inledim. Hemen masadaki suyu uzattı Deniz. 

      “Dikkat et,” dedi ardından peçete de uzatıp. Teşekkür edip gülümsedim.

      “Gerçekten çok şaşırdım. Peki o kadın geldiğinde nasıl anlayacaksın o olup olmadığını? Ya öyle biri yoksa?” 

      “Kimse yalnız yaratılmadı, biliyorsun. Herkesin kaderinde biri yazılı… Gelecek biliyorum ve tek görüşte anlayacağımı düşünüyorum o olduğunu. Sadece üç saniye… Üç saniyenin ardından tek düşünmem gereken şey ‘acaba o da bana aşık oldu mu?’ olacak.”

      “Anladım.”

      Kahvesinden bir yudum alıp tekrar gülümsedi. Az evvelki sorumu cevaplarken yüzü ciddi bir ifade almıştı. Beni dikkatle inceledikten sonra tek kaşını havaya kaldırdı.

      “Fransız bir şarkıcı var, Soko ismi. Daha önce seni ona benzeten oldu mu hiç? Hafiften andırıyorsun sanki.”

      “Evet, tanıyan herkes benzetir,” deyip gülümsedim

Son ÖpücükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin