Bölüm 2: Üzeri Örtülen Sevda

21.5K 783 183
                                    

🫧Oy ve yorumlarınızı bekliyorum🫧


O gün, o mutfaktan nasıl çıktım, biri fark etti mi hiçbirini hatırlamıyordum fakat sonradan Duru, bana beni oradan çıkarttığını ve eve götürdüğünü söylemişti. Beni yatağıma yatırıp yorganımla bir güzel etrafımı sardıktan sonra mecburen ailesinin yanına dönmüştü. 

Benim karnımın ağrıdığını ve şimdiye kadar zar zor durduğum yalanını ortaya atmayı da unutmamıştı pek tabii.

Gerçi çok da yalan sayılmazdı, reglimin beni yorduğu günlere denk gelmişti bu yaşadıklarım.

Karnımın orada duramayacağım kadar ağrıdığını öğrenen ailem de oradan çıkıp hızlıca yanıma gelmişlerdi, biliyordum geleceklerini ve kendimi ağlamamak için tutmuştum. Fakat onlar odamdan çıkıp da beni bir başıma bıraktıklarında, reglden dolayı zaten ağlamaya meyilli olan bünyem, tutunduğu bu geçerli sebeple gözlerimde yaş bırakmamıştı.

Kollarımı kendime sarmış bir şekilde uyuyakaldığımı ve sabah aynaya baktığımda göz çevremde kırmızı küçük noktacıkların olduğunu hatırlıyorum, bu ben ne zaman ağlamaktan harap olsam gerçekleşen bir durumdu ve birkaç gün de geçmezdi.

Aklımda tekrardan yaşanan olaylarla farkında olmadan kolunu biraz fazla sıkmış olduğum Duru'nun bana seslenmesiyle an'a geri döndüm. 

Etrafıma baktım, güvende hissettiğime emin oldum. Derin bir nefes alıp kasılmış olan başımı aşağıya doğru salmamla, Duru'nun kolunu adeta kangren bıraktığımı fark edip elimi hızla çektim. Anında, "Hih! özür dilerim, özür dilerim Duru," diye yakınmaya başladım.

Şu an hafızamda geçmişe dönmenin hiç sırası değildi ki, ağlamamak için kendimi sıkmaktan yüzümün saçlarımın rengine döndüğüne emindim. Geçmişe döneceksem de bunu odamda yalnızken, rahatça ağlayabilecekken yapmalıydım, böyle sokak ortasında değil.

Duru, sorun olmadığını ve canının yanmadığını söylüyordu fakat kolu şimdiden ezilmiş gibi kırmızıdan mora dönmeye meyletmişti. 

Mehmet Amca'nın bakkalının önüne doğru hızla çekiştirdim onu, tabii koluna dokunmadan. Eve yolumuz biraz daha vardı.

"Mehmet Amca, buz var mı sende? Çok acil bi' bakar mısın?" diye seslendim içeri. Mehmet Amca, işaret parmağını kaldırıp hemen geleceğini söyleyerek bakkalın arka tarafına doğru ilerledi.

"Kanka dur önemli bir şey değil, cidden acımıyor çok telaş yaptın." dese de onu dinleyecek değildim. Elimi koluna atıp tekrardan bakayım derken durumunun çok daha kötü olduğunu fark edip elimle alnıma çat diye vurdum, çok sinirlenmiştim şu an kendime. 

Çünkü ben sadece sıkmakla kalmamıştım ki, adeta tırnaklarımı da saplamıştım ve şu an ince şeritler halinde kanlar süzülüyordu biricik arkadaşımın kolundan. Buzluk bir iş değildi, pansuman gerekiyordu. En azından tentürdiyot sürüp mikrop kapmaması için kapatmamız lazımdı, ilk yardım dersini çoktan almıştık ama beynim durmuş gibi hissediyordum.

Mehmet Amca'ya seslenip acilen eve gitmemiz gerektiğini söylemeye kalmadan elinde bir buz torbasıyla geldi. Ben de ne olur ne olmaz diyerek onu Duru'nun koluna geniş bir şekilde sardım ve eve doğru hızlı adımlar atmaya başladık.

Bu sırada Duru, küçük bir kıkırdama ve biraz da yakınmayla, "Ya, kanka bi' dur bari cips alsaydık, o kadar çıktım onlar için," diyordu. Şaşırmamıştım çünkü gerçekten tam bir abur cubur insanıydı. İki eli kanda olsa o elleriyle cips yerdi.

Onu takmadım ve bizim bahçeye soktum, bizim ev onlarınkinden birkaç adım daha yakındı ve eminim ki onların evinde büyük bir telaş hakimdi. 

Şu anda aklıma hiç uğramaması gereken düşüncelerin birer birer belirmesiyle kafamı iki yanıma doğru hızlıca salladım, düşüncelerimi savuşturdum. Kolunu ezmekle kalmayıp bir kedi gibi tırmıkladığım arkadaşımla ilgilenmem gerekiyordu. Onların evi neden telaşlıydı falan hiç düşünmemem gerekiyordu, hiç.

ALDI AH'IMIWhere stories live. Discover now