Bölüm 6: "Kalbime Uydum."

17.5K 617 198
                                    

🫧Oy ve yorumlarınızı bekliyorum🫧


Pizza yemek için fazla gergin gözüküyordu. Onu böylesine sinirli gördüğüm nadir anlardan olduğu için anlık bir telaşa kapıldım. Elimi ayağımı bir yere sığdıramadım.

Kalbim dört nala koşsa da dışıma bir tepki yansıtmadım, titreyen göz bebeklerim hariç. Onları da bu uzaklıktan görebileceğini sanmıyordum. Bizimki fiziki bir uzaklık da değildi ki, bizim kalplerimiz uzaktı birbirine.

Gözlerimden geçenleri okuyamazdı o, kalbime dokunması lazımdı.

Kalbimdeki bir odacığıma hapsetmiştim onu, içerisinde bile kollarını birbirine bağlamıştı.

Dokunmuyordu içinde barındığı yuvasına.

Hem, kalbini bana vermek istemeyip benden fiziki olarak kilometrelerce, kalbimdense yıllarca öteye giden bir kişi, niye kalbime dokunmak istesindi ki?

Benim, onun kalbinde olmamı istemesini bırakmıştım; O, kendisinin bile benim kalbimde barınmasını istemiyordu ki.

Niye gelmişti? Kapıda niye şimdi sinirli sinirli bakıyordu benim olduğum tarafa doğru? Kime baktığını kestiremiyordum ancak sinirli olduğunu kasılan çehresinden ve ellerinin yumruk oluşundan etrafımdaki diğer herkes gibi ben de anlayabiliyordum.

Ayağa kalkmak, neden burada olduğunu sormak istedim. Ancak onun buraya ihtimal dahi vermesem de pizza yemeye gelmiş olma olasılığı gözümü korkutmuştu. Ya derse ki 'seninle alakalı bir şey değil, niye her şeyi üstüne alınıyorsun?'

Gerçi bunlar çok da kafama taktığım şeyler değildi, tamam onu seviyor olabilirdim ancak artık kalbimi kırmasına izin veremezdim. Dediğim gibi, ben kalbimin bir odacığını ona ayırmıştım, kapısını kilitleyip anahtarını kaybetmiştim.

Odacığımın tek bir çıkışı vardı, o da kan kusmaktı. Olur da o, kalbimi kırar, beni sevgimden pişman ederse kan kusmayı kalbime reva görürüm.


🫧


Bizim tarafımıza doğru olan adımlarını çatık kaşlarımla izledim. Doğru düşünmüştüm, pizza yemeye gelmemişti. Benim için gelmişti ve ben de birazdan nedenini öğrenecektim.

Yere güm güm vuran adımları ve yumruk halindeki elleriyle göze korkutucu geliyor olsa da korkmuyordum. Sude'ye baktığımdaysa tam tersi, oldukça ürkmüş görünüyordu. Hiç tanımadığı, uzun ve cüsseli bir adam, onun masasına doğru siniri yüzünden okunan bir tavırla geliyor, korkmasına hak verdim.

Ufuk'tan tarafa gözlerimi çevirdiğimdeyse o, Sude gibi korkmuş görünmüyordu. Benim gibi çatık kaşlarıyla bizden tarafa gelen adamı izliyor, olanları anlamlandırmaya çalışıyordu besbelli.

Nihayet masamızın başında duran Asil Abi'yle bakışlarımı Ufuk'tan çektim, yukarı kaldırdım. Onun bakışlarını bende bulacağımı sanıyordum, Ufuk'ta değil.

Gerginlikten kasılan çehresini düzeltmek gibi bir girişimde bulunmadı, ben ona bakarken benden tarafa da bakmadı. Tek ve ebedi odağı Ufuk'muş gibiydi şimdi.

Ufuk da bu durumu sorguluyor, aynı bakışları Asil Abi'ye atıyordu. Bu saçma bakışmaya bir son vermek istedim. Ayağa kalktım, bakışlarının Ufuk'tan kopup beni bulması birkaç saniyesini aldı.

"Asil Abi, ne işin var senin burada?" dedim ılıman bir sesle, yangına körükle gitmek istemiyordum. Gerçi yangının neden olduğunu bilsem ona göre ya körükle ya da suyla giderdim.

ALDI AH'IMIWhere stories live. Discover now