Bölüm 8: "Ha Duru, Ha Sen."

15.8K 544 318
                                    

🫧Oy ve yorumlarınızı bekliyorumm🫧


Asil Yargıcı anlatımından;

Bir saniyelik gördüklerimin hafızamdan silinmesini istedim, iç çamaşır dolu çekmecesini görmüş olmak benim için başlı başına büyük bir problemdi. Gözlerimi sımsıkı kapatıp açtım. Şu an buna odaklanmamam lazım, tamam.

"Derin," ismi bile güzeldi ve ben çok gergindim. "Çorapların nerede?"

"Ya, ikinci çekmecede dedim ya Asil Abi. Aç orayı bak oradalar, çok üşüyorum getirsene giyeyim." değillerdi, ikinci çekmecede falan değillerdi. Zar zor yok sayıyordum o görüntüleri, hatırlatmasındı.

Kendi kendimi dizginlerken fark ettim; ortadan ikiye ayrılmış, her iki tarafında da üçer çekmecesi olan bir şifonyerdi. Yani iki tane ikinci çekmece vardı ve ben yanlış olanı seçmiştim. Şansıma tüküreyim.

Gittim ve diğer taraftaki çekmeceyi açtım. Doğru söylüyordu, çorapları sıra sıra dizilmiş duruyorlardı burada.

Hayvan, çiçek, böcek... Her desene ait birkaç tane çorabı vardı. Elimle kalın ve uzun olanlardan bir tanesini seçtim. Beyaz, üzeri çilek motifleri olanı bilerek seçmemiştim elbette, niye öyle bir şey yapayım?

Saçlarının rengine benzeyeni almak istemiş olabilirim, belki. Bir ihtimal.

Çorabı alarak baş ucuna konumlandırdığım sandalyeye geri oturdum. İki çifti de sirkeli suya daldırdım, iyice ıslanmalarını sağladım.

Bu sırada Derin, kendi kendine bir şeyler mırıldanarak beni izliyordu. Ne dediğini anlamasam da üzerini örtmesine izin vermediğim için pek iyi şeyler dediğini düşünmüyordum.

"Derin, şimdi yorganı direkt ayak uçlarına it. Sonra geri örtmene izin vereceğim, hadi."

Anında çatılan hafif kavisli kaşları itiraz edeceğini belli ediyordu ancak ben, ona izin vermeden uzandım ve yorganının belinde kalan ucunu tuttum. O da telaşlandı, elini elimin üzerine attı.

Hayır, hayır. Şimdi bu anda kalmak isteyemezdim. Hastaydı ve onu iyileştirmem lazımdı. Zarif parmakları yorganı tutan elimi sıkı sıkıya sarmışken göğsümü yumruklayan kalbimi sakinleştirmem hayli zordu. Elimi, elinin altından çekecek gücü kendimde bulamıyordum. Çekemiyordum.

Boşta kalan elimi, yorganı tutan elime sarılmış elinin üzerine koyup kaldırmaya çalıştım. O da hastalığından biraz sıyrılmış olsa gerek, zorluk çıkartmadı bana. Kaldırdı elini.

Buna şaşırarak yüzüne kaldırdığımdaysa gözlerimi, biraz heyecanlı gibiydi. Ancak bunu saklamayı çok iyi biliyordu çünkü mimiklerine bakan biri ne hissettiğini anlayamazdı. Gözlerinden anlamıştım ben de anlayacağımı.

Bir elim yorganı aşağıya çekerken diğer elim hala onun elini tutuyordu. Biliyordum, yorganı aşağıya çekmeme müdahale etmeyecekti fakat elini bırakmak içimden gelmiyordu. Bir kere tutmuştum, bırakmak zorunda olmak çok ağırdı.

Yorganını kaldırdım, ayak ucunda topladım. Eliniyse bıraktım vücudunun yan tarafına, bez bebek gibiydi. Bıraktığım yerde kaldı eli. 

Kaba yönelip içindeki çoraplardan birini alıp sıktım. Ayaklarına uzanmak yerine yatağın alt kısmına oturdum, oturuşumla çökmüştü yatak benim tarafıma doğru. Takılmadım, sağ ayağını tutup dizimin üzerine koydum. Sus pus bir şekilde izlese de beni, rahatsız olduğunu düşünmüyordum. Ya da öyle bir şeyin olmasını istemediğimden dolayı böyle varsayıyordum.

Nazikçe tuttum bileğini, geçirdim ayağına ıslanmış çorabı. Soğuktan irkilip ayağını çekmeye çalışmasını, bileğine sarmış olduğum elimle önledim.

ALDI AH'IMIWhere stories live. Discover now