Kesit

661 89 72
                                    

'Aşka Binlerce Tövbe,

Elimdeki mandalinanın kabuğunu soyarken mavi bir kelebeğin peşinden koşan Pika'ya kocaman gülümsedim. Geniş arazi onun için bulunmaz bir nimetti.

"Kedileri sever misin?"

Mandalinanın kabuklarını bir elimde topladım ve bir parça koparıp bu günkü yürüyüşümde bana eşlik eden adama uzattım.

"Çok severim kedileri. Çok tatlılar."

Ona uzattığım mandalinayı görür görmez pantolonun ceplerinde olan elini çıkardı. Mandalinayı elimden alırken parmağı parmağıma dokunmuş bakışlarımı kaçırmıştım.

"Ben pek kedici bir adam değilim. Sanırım köpekler daha çok ilgimi çekiyor."

Ağzıma bir parça mandalina atarken dediği şeyle kaşlarım havalandı.
Ağır adımlarla suya yaklaşıyorduk.

"Köpeğin var mı?" dediğimde başını olumluca sallamıştı.

"Evet var." diyerek sözlü onayladı.

Bir parça daha mandalina koparıp ona uzattım. Sadece ben yiyince biraz ayıp oluyordu. Evet etrafımız mandalina ağaçlarıyla doluydu ama yine de soyduğum mandalinayı onunla paylaşma dürtüsü yine mandalinayı ona uzatmama neden oldu işte.

Kahve irisleri elimdeki mandalina parçasını gördüğü gibi gözleri beni buldu.Adımlarımız yavaşlamıştı sanki. Gölün yanına geldiğimizde bedenini bana doğru çevirdi ve gözlerini gözlerimden ayırmadan elimdeki mandalinayı aldı.

"Beni yanlış anlamını istemem hanımefendi," diyince hafiften kaşlarım çatılmıştı.

"Anlamadım?"

Ağzına attığı mandalinayı çiğneyip yuttuktan sonra gözlerime son defa bakan adam bedenini göle çevirdi.

"Çok bitkin görünüyorsun. Umarım bir hastalığın yoktur."

Ben de onun gibi bedenimi göle çevirdim ve dudaklarımda yorgun bir gülümsemeyle "hayır yok, sadece bu gün fazla yorucu bir gündü." diyerek yalan söylemeyi tercih ettim. Ben ölüyüm desem belki gülerdi.

Yüzüme vuran rüzgâr saçlarımı geriye doğru iterken başını çevirip şöyle bir yüzüme baktı.

"Abin Falez Bey ve bir kaç ortak arkadaşlarımızla benim evimde yarın akşam bir yemek yiyeceğiz. Senin de gelmeni çok isterim."

Beni yemeğe mi davet ediyordu? Oysa ben evden dışarı çıkmamıştım dört aydır ve çıkmak da istemiyordum doğrusu.

Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Kahvelerinden gözlerimi çekip gölün çarşaf gibi açılan küçük dalgalarına bakarken acaba ne desem de reddetsem diye düşündüm. Hiçbir yere gitmek istemiyorum.

"Eğer gelmezsen çok üzülürüm."

Kendimi zorlayarak mahçupça gülümsedim. Maalesef gelmek istemiyorum ben.

"Üzgünüm ama yarın akşam arkadaşıma sözüm var." dememle yüzü düşmüştü.

Aylarca sokaklara adım atmayan benim dışarı çıkmam böyle aniden olmazdı. Öncelikle kendimi hazırlamam gerekirdi.

"Anladım, bir şey diyemem tabii. Madem başka birine sözün var ısrar etmek yanlış olur."

Anlayışla karşıladığı için sevinmiştim. Tabii uzatmadığı için de ayrı bir sevinmiştim. Ama yalan söylediğim için kendimi kötü hissettim. Sonuçta yarın kimseye bir yemek sözüm yoktu ve ben aksini söylemiştim.

Gözümün önüne düşen beyaz tutamı kulağımın arkasına iliştirdiğim sıra tekrar konuşmuştu.

"Müsait olduğunda seninle bir akşam yemeği yemeyi çok isterim."

Neden benimle yemek yemeye bu kadar meraklıydı Tarık Bey? Oysa ben akşam yemeklerini bile odamda yiyen biriydim. Dört aydır abimden, Helen'den, Simay'dan çekinen ben daha yeni tanıştığım adamdan hayli hayli çekinirdim. Ayrıca dediğim gibi dışarı çıkamıyorum.

"Neden?" diye sorarken buldum kendimi. Bedenini bana tekrar çevirdiğinde aynısını yaptım.

Kabanının cebinden küçük turuncu bir mandalina çıkarıp bana uzattı.

"Leyla Yazıcı'yı tanımayı istiyorum çünkü."

Sertçe yutkundum. Zihnimi kuşatan seslere kulak kapatamadığım için onun sesiyle tüylerim diken diken oluverdi.

Sen hep benim kalacaksın Leyla.

G/K

Öhüm öhüm.

KESTİİİİİİİİĞĞĞĞĞKK

Muck 😘

YADE Where stories live. Discover now