2. İçimde kalmasın

52 12 48
                                    

Evet, Arhan'la salıncakta olan konuşmamızdan sonra öfkem tam anlamıyla geçmiş gibiydi. Sadece Rasim'e kızgındım bu kadar. Rasim'le aramızda beş yaş fark var ama bu küçük şeytanın herkese karşı farklı bir yüzü vardı. Mesela, annem ve babamın hep suyuna gider, bana gelince ise asil olan yüzü ortaya çıkardı. Zaten diğer çoçuklar gibi değildi, onlar en azından ablalarına abla demeyi biliyorlardı, benim payıma düşen kardeş ise maalesef buydu. Neyse, mecbur bununla yetineceğim.

Ben o kadar dalmıştım ki, Arhan'ın yanımdan kalkıp gittiğini hissedememiştim. Zaten hava da kararıyordu. Bende eve girsem iyi olacaktı.

Eve girdiğimde sıcak hava beni kucaklayanadek üşüdüğümü bile hissetmemiştim bu duygu oldukça tuhaftı.

Acaba ne kadardır dışarda salıncakta oturuyordum da hava kararmış, salondaki onca dağınıklık toplanmıştı.
Salonun bu temiz ve derli toplu hali tebessüm etmeme sebep oldu. Derin bir nefes aldım. Oda parfümü kullanmıştılar. Çünkü, salon lavanta kokuyordu. O dağınıklıktansa bu halini tercih ederdim. Böylesi hep daha iyiydi.

Salonda dikkat ettiğim tek şey bu değildi, tabii ki. Örneğin, salonda Rasim şeytanını görmeyi hiç beklemiyordum. Ne zaman eve gelmişti acaba ? Neyse çokta önemli değil bu şimdi. Krem renkli kanepede oturuyordu ve suratı sirke satıyordu. Oyunu açığa çıktı ya bu yüzden o tavrı.

Ona doğru yürüyüp onun oturduğu kanepenin tam önündeki kanepeye oturdum. Bir salonda iki kanepe neden var acaba ?

Mavi gözlerimi onun güzel kahvelerine diktim ve dik dik ona bakmaya başladım. Kahverengi gözlü insanların gözlerine oldum olası hep hayranlık beslemişimdir.

O da bana bakıyordu ama aramızda bir fark vardı, ben yüzümü buruşturarak ona bakmıyordum. Ne zaman haklı olsam bana hep bu ifadeyle bakardı. Sinir bozucu ama alıştım.

Kimse olmadığı için canımın bir parçası olan azerbaycan dilinde konuşabilirdim. Azerbaycan dilinde " Rasim bu yaptığınla aşırı ileri gittin. Niye bunu yaptın ? Sana neden Playstation'a gitmeni yasakladığımı biliyordun üstelik !" dedim.

O ise bana sadece "Canım istedi." dedi. O kadar cümle kurdum, o ise bana sadece iki sözlük bir cümle kurdu ! Değerim bilinmiyor.

Dilimin ucuna gelen küfürleri geri yutup onun yerine, "Beni de anlamalısın bunları iyiliğin için yapıyorum, seni şu ana kadar hiç bir şekilde zorlamadığımı biliyorsun." dedim. Bir anda beklemediğim bir şekilde dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Uzun zaman sonra bana böyle gülümsüyordu. Kahvelerindeki o parıltı hiç gitmesin istedim, bana karşı o donukluğu yok olsun istedim bir an. Neden iki yıldır bana karşı bu kadar soğuk olduğunu da anlayamıyordum.
Bu gün bunu öğrenmeye çalışacağım.

Rasim dudaklarını aralayıp "Abla, bana hep böyle ilgili davranır mısın ?" dedi. Ben cümlesini algılayamadan o ikinci bir cümle daha kurdu. "Abla, çok yoruldum artık böyle devam edemiyorum." O güzel gülümsemesi solmuştu. Hatta benden gizlediği gözlerinin dolduğunu da gördüm. Bana cümle kurma fırsatı veremeden üst katın merdivenlerine doğru yönelip gözden kayboldu. O bana iki yıldır abla demiyordu ki. Birden o kelimeyi telaffuz edince içimde nasıl bir fırtına koptu anlatamam.

Düşencelerimden sıyrılıp merdivenlere doğru yürüdüm koridordan geçerek sağ tarafa yöneldim. Rasim'in odası burasıydı, o burada kalıyordu. Elimi yumruk yaparak yavaşca kapıya altı kez vurdum. Bu küçükken Rasim'le olan kodumuzdu. Ona bu kodu ben öğretmiştim. Etrafına azacıkta olsa dikkat etmeyi öğrensin diye. Buraya taşındıktan sonra artık bu kodu kullanmamaya başladık, nedenini açıkcası bende bilmiyorum. Şimdi iki yıl sonra bu kodu ben kullandım hayır, bunu yaptığıma asla pişman değilim.

Kapıyı açmadı, muhtemelen Rasim benim oluğumu biliyor. Olsun, önemli değil o kapıyı açana kadar burada bekleyeceğim, gerekirse burada da uyurum. Hiç problem değil.

İnat kimdeyiş göstereceğim ona.

Parkeye oturdum ve başımı kapıya yaslayıp, içeriyi dinlemeye çalıştım. İçerden kesik kesik ağlama sesleri geliyordu. Sanırım o da benim gibi yere oturmuştu. Ama neden ağlıyordu ki, ağlamasın, lütfen dayanamam.

❤️‍🔥

10 saat sonra...

Allah kahretsin ! Burada uyuya kalmışım. Her yerim tutulmuş ne yapacağım. Bir dakika ya Rasim ağlıyordu o ne oldu acaba ? Merak ettim. Yerimden kalkıp bu sefer kapıyı çalma zahmetine girmeden odaya giriş yaptım. Ee bu da yerde yatağın önünde uyumuş olmaz ki böyle. İlk önce onu silkeledim çok ağır bir uykusu varmış. Kendisi kaşındı o zaman hem kapıyı açmamasının hıncını da almış olurdum.
Komodinin üstündeki sürahiyi aldığım gibi içindeki tüm suyu kafasına boşalttım. Anında nefes nefese uyanmıştı. İllah uyanması için bunu mu yapmak zorundaydım ?

Derin nefeslerinin arasından " Abla ne yaptığını sanıyorsun Allah aşkına ?"
Yine bana abla demişti. Sanırım yavaş yavaş alışıyorum bu işe. Omuz silktim. "Biricik kardeşimi uyandırıyordum." Ağzı açık bana bakarak zar zor "Bu mu senin uyandırma anlayışın ?" diyebilmişti. Dik dik kahvelerine bakarak "Ben de bunu yapmak istemezdim ama uykun çok ağır olunca başka seçeneğim kalmadı." dedim. Hala şaşkın şakın bana bakıyordu. "Neyse hadi üzerini değiştir seninle konuşmak istiyorum. Ha bu arada evet, dün bütün gece kapının önünde uyudum yani asla bu konuşmayı yapmadan kaçayım deme. Ciddiyim, gebertirim oğlum seni." Sadece kafasını olumlu anlamda salladı. Ben ise ona elimle öpücük atarak kapıyı kapatıp kendi odama doğru yürüdüm. Arkamdan hâlâ
göz kırpıştırarak baktığını biliyorum.

Kendi odam zaten onun odasının hemen karşısındaydı. Sekiz adımda ulaşmıştım. Kapı kulpunu aşağı doğru çektim ve kapıyı araladım. Odam neredeyse boylu boyuna camla kaplı olduğu için aşırı güneş alıyordu. Bu yüzden güneş gözlerimi yaktığı için kafamı aşağı eğerek içeri girdim. Odam benim zevkime göre dizayn edilmemişti. Bu çok belliydi. Ben kırmızı ve pembe tonlarından nefret ederim. İki yıldır saygısızlık olmasın diye bir şey diyemiyorum. Makyaj masasına bakmadan direkt odadakı banyoma geçtim. Aynada kendimi görür görmez dudaklarımdan "Bu ne bu halim şaka mı ?" diye küçük bir çığlık çıktı. Sakin olmalıyım, halledebilirim.

Yüzümdeki akmış ve iğrenç makyajı temizleme gereği duymadan direkt üzerimdekileri kirli sepetine atıp duşa girdim. Yarım saatten sonra saçlarımı saymazsak hazırdım. Makyajımı yapmış, üzerimi değiştirmiştim. Üzerimde siyah bir V yaka bluz ve altımdaysa da siyah beyaz damalı bir mini etek vardı. Şimdi de sarı saçlarımı kurutup, maşayla bukleler yapmıştım.

Kapıyı açınca Arhan görmeyi beklediğim son kişi bile değildi. Sanırım o da beni görmeyi beklemiyordu ki, ağzı iki karış açık kalmıştı. Yeşilleri üzerimde gezinirken beğeni pırıltılarını
görmedim değil. Yine de çok hızlı kayboldular. Nihayet, gözlerime baktığında ona "Demirbilek kapımın önünde ne yapıyorsun sorabilir miyim ?" demeyi akıl edebilmiştim. Ellerini pantolunun ceplerine koyarak rahat bir şekilde "Çığlık attığını duydum o yüzden kapındayım, bir şey olmadı değil mi ?" "Hayır, olmadı boş ver sen bunları." Ben de onu süzerek "Baya iyi görünüyorsun, bir yere mi gidiyordun ?" diye sordum. O da "Bilmem sana sormalı." diyerek omuz silkti ve arkasını dönerek gitti.

Lanet olası öküz ! Allah'ın gıcığı. Allah'ım nelerle uğraşıyorum ben ya.
Sen bu kuluna sabır ver.

Onun o havalı yürüyüşünü bozmazsam ben de Nisan Abbasova değilim !

Odaya girip hızlı bir şekilde küçük çantalarımdan birini alıp kapıya çıktım,
ve çantayı şu odunun kafasına doğru attım. Çantayı beklediğimden de çok kötü atmıştım ama yine de Arhan'ın ayaklarına dolanıp onu tökezletmeyi başarmıştım.

O havalı yürüyüşü bozarım demiştim.

Arhan'ın yanından bir kuğu edasıyla geçip merdivenleri indim. Arkamdan "Dünün prensesi bu gün kraliçe olmuş !" diye bağırmayı da unutmamıştı tabii ki uyuz herif. Benim ise yaptığım tek şey sadece gür bir kahkaha atmak olmuştu.




Ee bölüm nasıl beğendiniz mi ? Elimden geldiğince bayağı uzun yazmaya çalıştım. Başardım mı tartışılır. Neyse bir diğer bölüme kadar sağlıcakla kalın.

Öpüldünüzzz ❤️‍🔥

HAYAT ANLATILMAZWhere stories live. Discover now