28 ▶️| "İZ"

336K 13.2K 5.1K
                                    


Giriş bölümüne bu hafta eklediğim için yeni okurlar görmüş olabilir.

Önceki okurlar için tekrar ekledim. YouTube videosunda, İntikam tanıtım filmi var. Bakmak isterseniz, keyifli seyirler...

Umarım bölümü seversiniz...

28. BÖLÜM | İZ

Lavin gözlerini yavaşça açtı, odağını bulmaya çalışan gözlerin görüş açısına beyaz tavan girdi önce. Hâlâ uykusu olan biri gibi göz kapaklarında ağırlık vardı. Yoğun bakımda olmak; ölü düşlerin ve ölüm bahçesinden hafif adımlarla, dolaşanların yeridir. Bir insan ölüm bahçesinden dönmeyi nasıl tarif edebilir? Dipsiz bir beyazlık belki koyu bir karanlık. Bedenin, içine hiçbir sesin sızamayacağı mucizevi bir cam kaledeydi sanki ve yaşama dair her şeyle teması kesilmiş zihin, içinde bulunulan anla hangi düşünce uyumluysa oraya yerleşmekte özgür gibiydi. Umudun gölgesinin ağırlığı kirpiklerindeydi.

Başını yan tatafa çevirip fısıldadı.

"Baba?"

Bazen insanın aklının almadığı dev boşluklar oluşur yaşadığı anılarda. O boşluğu doldurmak istersin, ama dolmaz. Cevap istersin, yoktur. Lavin, şu an bunu yaşıyordu. Babası, buradaydı; dokunmuştu, sesini duymuştu. Ama şimdi yoktu, neredeydi? Hâlbuki o kadar emindi ki, başını çevirdiğinde yanında bulacağından. Onu gördüğüne mutlu olmuştu, anlık bir mutluluk. Zaten hangi mutluluklar artık zamana yayılıyordu ki, artık hepsi anlıktı. Ve en kötüsü babası bir rüya mıydı, rüyalara mı gizlenmişti mutluluk?

Ancak yine de gözleriyle taradı bulunduğu odayı. Bazı şeylerin üzerinde izi vardı, belki babası da iz bırakmıştı. Annesinin öfke dolu bakışları, yüzünde iz bırakmıştı, Edim'in öpücükleri, dudaklarında iz bırakmıştı, söyleyemediği kelimelerin izi, dilindeydi, Aziz beyin nefretinin izi karnındaydı. Peki ya babası? Onun izi neredeydi? Rüyasında mı?

Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı, o anı tekrar hatırlamaya çalıştı... Gözlerini açtı, hayır sadece Seni almaya geldim kızım cümlesinden başka bir şey hatırlamıyordu. Yatağında biraz hareket etmeye çalıştı ama karnına giren ağrı, var olan bir gerçekliği yüzeye çıkardı. Ölümün kıyısına gelmişti, ölümün kıyısında bulunmak ölümden daha kötüydü. Ölüm çok eskiydi ama uğradığı yerlerde yeni sanılıyordu. Bu hayatta kazanan diye bir şey yoktu, tek kazanan varsa; o da ölümdü. Herkesin mezar taşına böyle yazılmalıydı.

Hayatta tek kazanan ölümdür...

Hayat, amacı olmayanlar için kirli bir mücadeleydi ve yeniden önüne uzanmıştı. Ama şimdi daha farklı hissediyordu, savaştan dönen bir insan aynı olamazdı, fiziki hasar almasa bile ruhu aynı olmazdı. Lavin'de ruhunun aynı olmadığını hissediyordu

Karnında, tenini yarıp geçen bir kurşun izi vardı. O sadece kurşun izi değildi, o Aziz beyin nefretinin eser olarak ortaya çıkmasıydı. Üzerindeki hastane örtüsünü aşağı doğru kaydırmaya başladı, içinde neden yarasını görmek isteyen bir dürtünün baş gösterdiğini bilmiyordu, ama kurşun yarasını daha önce yakından değil sadece filmlerde görmüştü. Aziz bey... diye tekrarladı adamın adını, içinden. Şimdi mutlu muydu? Yüreğindeki zehir boşalmış, yerini sevinç doldurmuş muydu, merak ediyordu. Kapı açıldığında, suç işleyen çocuklar gibi örtüyü birden bıraktı. Edim içeri girdi. Onu görünce, içinin kızgınlıkla kabardığını hissetti.

Edim, bir süre kapının önünde, öylece dikildi. Bazen bakışların en güzeli; uzaktan bakmak olabiliyordu. Ne tuhaf diye düşündü, şu an mutlu olması gerekiyordu fakat bazen mutlu anlar, mutlu olmaya yetmiyormuş. Mutlu olmak yerine, kendisini bir garip hissediyordu.

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Där berättelser lever. Upptäck nu