İP ▶ 44 | "ATEŞ KADEHİ"

241K 8.9K 7.4K
                                    

Keyifli okumalar... ❤

Bölüm Şarkısı | Anathema • The Last Song

44. BÖLÜM | ATEŞ KADEHİ

Akşam olduğunda aşağıya indi. Nergis onu, sanki birileriyle sözleşmiş ve birazdan evden çıkacakmış gibi makyajlı ve biraz da ruhen canlanmış gibi görünce şaşırdı.

Lavin açıklama ihtiyacıyla doldu, "Şey, birden içimden geldi de." Nergis'in gözlerinde okuyamadığı tuhaf ifade gerilmesine neden oldu. Kulağına düşen küçük telleri parmaklarının yardımıyla kulağının ardına gergince sıkıştırdı. "Yakışmamış mı?"

Nergis, sevecen bir tavırla, "Yakışmış tabii," dedi, gülümseyerek. "Farklı görünüyorsun."

Yemek, bir süredir ihtiyaçtan çok işkenceye dönüşmüştü. Odaya tıkılıp kalmaktan sıkıldığı için, yemekten sonra kendisini salonun koltuğuna bıraktı. Başını, yerden tavana uzanan büyük camekâna çevirdi. Sanki gece, dışarda o camekânların ardında kendi başınaydı. Gece karanlığı çöktükçe, duyguları, bunların peşinden de düşünceleri değişip iyice karışmaya başladı. Hayır, gece dışarda görünse de, öyle güçlüydü ki içinde var olan duygulara rahatlıkla nüfus ediyorken, kim geceyi dışarda bırakabildiğini idda edebilirdi ki?

Tıpkı dışarda bir yerlerde, kendisinin yanında olmak yerine başka bir yerde olmayı tercih eden Edim gibi. Ne kadar dışarda bırakmaya çalışırsa çalışsın, içindeydi; duygularına, düşüncelerine paldır küldür dahil oluyordu.

Zamanın yükü sonsuza uzanıyordu, onun yokluğunda saatler anlamını yitiriyordu.

İki saat kadar televizyonun başında, hayvan belgeseli izleyerek geçirdi. Tabii belgesel kanalı tercih etmesinin bir nedeni vardı, eskiden, daha küçükken zevk aldığı şeylerden biri belgesel izlemekti; bu dünya, her zaman insanların dünyasından daha ilginç gelmişti kendisine. Maalesef, aklı anlatılan hiçbir bilgiyi kaydetmedi, sadece bir ara dağınık zihniyle mücadele verdiğinde, dişi fillerin dört yıl hamilelik geçirdiğini öğrendi. Fakat bundan başka, ne öncesini ne de sonrasını alabilmişti zihni.

Zihninin dilinin ucunda bir şeyler vardı, devamlı geveleyip duruyor, kendisini bir türlü rahat bırakmıyordu.

Lavin, odaya tekrar döndüğünde odanın ışıklarını yakmak için düğmeye uzanacakken vazgeçti, dolunayın doğal ışığı odaya süzülüyor, geceyi ışığıyla yıkıyordu zaten. Bu da şimdilik kendisine yeterliydi, üstelik sadece zifiri karanlıktan korkardı. Pencerenin önündeki geniş, mermer pervaza oturup sırtını pencereye bitişen duvara yaslayarak, bacaklarını kendisine çekip, kollarını bacaklarının etrafına doladı, çenesinin ucunu dizine yasladı ve camın dışındaki karanlık geceyi, küçük bir kız gibi sindiği köşesinde suskun eylemlerle izledi. Sessizlik, ince ince zihnine damlamaktayken, zaman, gizli gizli ölümü çağırıyordu. İçsel yalnızlığının zindanında kendini ordan oraya atıyor, pencereden gelmeyecek birini gözetliyordu.

Acaba Edim'in aklına gelmiş miydi?

Kafası çok karışıktı. İçi, içinden sökülene dek ağlamak, bağırmak, bir şeyleri kırmak geliyordu. Bunun yanında dünyanın bütün yükü omuzlarındaymış gibi kolunu bile kaldırmaya mecali yoktu.

Bahçe kapısından giren siyah jip bütün dikkatini dağıtmış, yaşam, kırıntılar hâlinde yere dökülüyordu. Edim arabasından çıkıp küçük kumandayla kapıları kilitledi ve başını kaldırıp bulunduğu pencereye bakarken, Lavin'in kalbi günlerdir atmayı bırakmışta yeniden kalp atışları yerine gelmiş bitkisel yaşamdaki biri gibi heyecan ve yorgunluk içindeydi.

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Where stories live. Discover now