6.

688 63 0
                                    

"Sen iyi misin?"

"Evet. Evet iyim. Devam edelim mi?"

"Tamam." 

Daniel elini öne uzatarak ilerlememi bekledi. Henry benimle konuşuyordu. Bunun mümkün olduğundan bile şüpheliydim. Neredeydi? Ya da bu gerçekten o muydu? Ben düşüncelerim arasında boğulmuş ilerlerken Daniel önüme geçip koridorun sonunda kalan kapıyı açıp geçmemi bekledi. içeri geçtiğimde uzun, birbirinden bağımsız birçok masa ve bir köşeyi kaplayan demir tezgah beni karşılamıştı. Etrafı saran yemek kokusu aslında nerede olduğumu anlamama yetmişti. Burada yemek yiyor olmalıydılar. Ama asıl soru burayı nasıl isimlendiriyorlardı? Yemek yiyilen yer mi? Hayır. Daniel yüzüme bir tepki vermemi beklerken ben öylece yüzüne bakıyordum. Ensesini kaşıyarak yüzüme mahcup bir ifadeyle baktı. 

"Okullarda en sevdiğin yerin kafeterya olmadığını tahmin etmem gerekirdi."

"Hayır, sorun değil. Beni sen gezdirdiğine göre sen nereden istiyorsan oradan başlamamızda sorun yok." yüzüme yerleştirdiğim tebessüm onunda keyfini yerine getirmişti. "Sen en çok burayı seviyorsun demek. Ya da yemek yemeyi çok seviyorsun."

Gülümsemesi genişlerken bir adım yanıma yaklaştı. "Aslında bakarsan bol soğanlı hamburgerleri seviyorum." anlatırken bir yandan da elleri arasında bir hamburger varmışcasına ellerini yüzüne yaklaştırdı ve havayı kokladı. Ben yaptığına bir anlam veremezken hamburgerin ne olduğunu sormamak için kendimi zor zapt ettim. "Gerçekten mükemmel bir şey." 

"Sever misin?"

"Efendim?"

"Hamburger sever misin?"  ben daha ne cevap vereceğimi düşünemeden Daniel sorusunu kendi cevapladı. "Yok, sende Kira gibi inceciksin ve Kira hamburgere elini bile sürmüyor."  dediğinde omuz silkip sessiz kalmayı tercih ettim. Anlattıkları karşısında ne kadar bilgisiz olduğumu anlamamasını ümit ediyordum. Çünkü söylediği birçok şey hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kafeteryadan çıkıp birçok koridorunu gezdiğimiz okulun en sona bıraktığı bahçesine geldiğimizde temiz havayı içime çektim. Okulun kapısına yakın kısımları taş fakat ileriye gidildikçe çimler ve ağaçlar etrafı sarıyordu. Daniel önden çim alana geçip yere oturdu. Tek tük insanların bulunduğu bahçede tek başıma ayakta kalmak istemediğimden bende gidip yanına oturdum.

"Henry hep burada otururdu." dediğinde yine sessiz kalmıştım. Bu konuda yapacağım her hangi bir yorum ağzımdan bir şeyler kaçırmam ile sonuçlana bilecekken konuşmaya korktuğumu gizleyecek değildim. Benimle konuşanın o olduğundan emin olmadan kimseye bundan bahsedemezdim. Emin olduğumda da kime bahsedeceğimi bilmiyordum. Kime güvenebilirim, ne yapabilirm hiç bir fikrim yoktu. Daniel uzanıp gök yüzünü izlemeye başladı. 

"Uzanıp gök yüzünü izlemek ona her zaman huzur veriyordu."

Daniel sakince konuşup bana Henry'i anlatırken içinde boğulduğum düşüncelerin eşliğinde sinirlendiğimi hissettim. Onu bana anlatırken benden Henry'nin yok olmasıyla alakam olup olmadığını ona söylemem için mi çabalıyordu kestiremiyordum. "Hâlâ benim bir şey bildiğimi mi düşünüyorsun?"

"Anlamadım?" yavaş yavaş kendini belli etmeye başlayan güneşten etkilenen gözleri kısılmış, yerinden kalkmadan bana bakıyordu. "Sürekli ondan bahsediyorsun. Ne duymayı bekliyorsun?"

"Hiç. Orada kayıp ilanını gördüğün ve Kira'nın hareketlerinden sonra onu merak etmiş olabileceğini düşündüm."

Oturduğum yerde onu daha iyi görebileceğim bir pozisyona geçtim. "Onu bulmanızı çok istiyorum ama ben onu ilk kez o ilanda gördüm. Hakkında bir şey öğrenmeyi istediğimi de sanmıyorum." En azından şimdilik.

Günün sonunda Linda yanıma gelmeyi hatırlayabilmişti. Daniel'den beni yanına götürmesini istediği için gelme gereği duymadığını belirtmiş ve sonrasında da beni umursadığını söyleyemezdim. Gösterdiği ilgi, alaka gün geçtikçe azalıyordu. Önüme koyduğu tabağın içerisine yerleştirilmiş makarnanın üzeri bol sosla kaplanmıştı. Çatalımı alıp makarnanın altta kalan kısımlarını da sosla buluşturup yemeye başladım. Linda kendi tabağını kalıp karşıma oturdu ve sessizce yemeğine odaklandı. "Günün nasıl geçti?" 

Öne eğdiğim başımı kaldırıp ona baktığımda yüzüme bakmaktansa hâlâ tabağıyla uğraşıyordu. "Güzeldi." dedim tekrar tabağıma dönerken. 

"Daniel'le iyi anlaştınız sanırım."

"Evet. Senin tavırlarını hak etmeyecek kadar iyi biri. Neden onu tersleyip duruyorsun?"

Bakışları sonunda beni bulurken  ilgisini çekmeyi başarmıştım. Daniel'i bu denlice terslerken ilgisini çekebildiğim konunun Daniel olması da tuhaftı. "Onu henüz yeni tanıyorsun. Yakında Kira haricinde hiçbir kızın ona yaklaşmamasının sebebini anlayacaksın." dedi ve tabağını alıp musluğa bıraktı. "Neden benim anlamamı bekliyorsun? Sen söylesene, ondan uzak durmam gerekiyorsa bunu şimdi yaparım." sandalyeme yaslanıp cevap vermesini bekledim. O ise bir süre yüzüme bakıp gitmeyi tercih etti. Tabağımı alıp musluğun içine bıraktıktan sonra peşinden gittim. Bana cevap vermesi gerekiyordu. 

"Neden benden kaçıyorsun? Bütün sorularıma cevap vereceğini söylemiştin!"

Pencerenin önünde durmuş boş bahçeyi izliyordu. Yine cevap vermeyip sessiz kalacağını düşünmüştüm ama bu sefer kısa bir sessizliğin ardından dudaklarından birkaç kelime dökülebilmişti. 

"Okulda ki kızlar Daneil'in çoğu konuda iğrençlik yaptığını düşündüğünden ondan uzak duruyor. Ama senin için bunun çok daha fazlası geçerli." 

"Ne?" ona birkaç adım daha yaklaştım. "Neler olduğunu söyle bana. Bir şeyleri saklamadan!" dedim. Ama sesimin güçlü çıktığını hiç sanmıyordum. Kalbim korkudan deli gibi atarken mümkün değildi. 

"Henry öldü, Sara." 

Nefesim kesildi.

"Seni hayata döndürmek için yerine biri ölmeliydi."

Üzerime yüklenen bu duygu neydi? Suçluluk? Belki de. Birinin ölümüne sebep olmanın verdiği ağırlığın başka bir açıklaması olmazdı.

Ölümün ElçisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin