13.

996 59 23
                                    


Selam. Öncelikle sabırla bekleyen herkese teşekkür ederim. Geleceğim için çok önemli bir süreç geçiriyorum ve bölüm yazmaya bir türlü zaman bulamadım. Ama sonunda sözümü tuttum, buradayım. 

Umarım bölümü beğenirsiniz. İleri ki bölümlerle ilgili tahminlerinizi, düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın. 

Keyifli okumalar.




Kitapların üzerinde elimi gezdirerek kütüphanenin içerisinde dolandım. Bazılarını elime alıp sayfalarına bakıp kokusunu içime çektim. Çok güzel bir kokuydu bu. İçimi rahatlatan, bütün düğümlerin çözüleceğine birkaç saniyeliğine de olsa ikna ediyordu.

Daniel onu bıraktığım masada ödevlerini yapmaya koyulduğunda bende sıkılıp etrafı gezmeye başlamıştım. Kıvırcık saçlı kız hâlâ ortaya çıkmamıştı. Onu bir süreliğine beklemiştim ancak sonrasında umurumda olmamıştı. Onunla gelmemin tek sebebinin efsane hakkında anlatacaklarını öğrenmek olduğunu düşünürsek bu gayet normaldi de. Benimle arkadaş olacak birine benzemiyordu.

Elimdeki kitabın kapağını kapatıp yerine koyduktan sonra Daniel'in yanına dönmek için arkamı döndüğümde derste yanımda oturan gözlüklü çocuğu önümde uzanan masalardan birinde otururken bulmuştum. Önünde duran kitabı okuyor bir yandan da içinden bazı cümleleri defterine not alıyordu. Yanına gidip karşısında ki sandalyeyi çekip oturdum. Başını kaldırıp yüzüme baktı önce ve hiçbir şey demeden kitabına döndü. Neden bu kadar suskun olduğunu merak ediyordum açıkçası. Onunla konuşmak istiyordum.

"Ne okuyorsun?"

Yüzüme baktı tekrar ama cevap vermedi.

Arkama yaslanıp etrafı izledim bende. Gittikçe kalabalıklaşan masalara rağmen ufacık bir sesin dahi çıkmadığı yüzlere baktım. Bir iki aya ya da haftaya belki de bir daha göremeyeceğim bu güzel yeri zihnime resmettim.

Burada sonsuza kadar kalmayacağımı bilerek geçireceğim günlerimin ardından olacakları şimdilik düşünmeyi reddediyordum. Henry kurtulduktan sonra hiçbir şeyin önemi yoktu. O benim adıma da yaşardı bu hayatı. Birbirimizi hiç tanımasak da aramızda oluşturdukları bağ beni buna inanmaya itiyordu. Daniel'in onu anlatışında, odasının onu yansıtışında gördüklerim beni suçlamayacağına inanmamı sağlıyordu. Bu masum düşüncemin beni hüsrana uğratmamasını diledim.

"Neden gitmiyorsun?" sonunda konuşmaya karar veren gözlüklüye döndüm. Başını kaldırmadan işini sürdürüyordu.

"Oturuyorum."

"Linda'ya beni rahat bırakmasını söyle."

"O ne yaptı?" Neden her yerden çıkıyordu ki!

"Bilmiyormuş gibi davranma." İğneleyici cümlesinin aksine sesi sakindi. Bir de hiçbir şeyden haberim olmadığına inansa bende sakin kalabilecektim.

"Ne demek istediğini anlamıyorum ama madem burada oturmamdan rahatsız oldun, ben en iyisi gideyim." Dedikten sonra yerimden kalkıp oradan uzaklaştım. Linda'nın adını dahi duymak gerilmeme sebep oluyordu. Yok, olup gitmesini ve bir daha karşıma çıkmamasını sağlamak için neler yapardım bir bilse.

Daniel'in yanına döndüğümde bilgisayarıyla uğraşıyordu. "Mike'a bulaşma. Kızlarla konuşmayı sevmez."

"Neden?"

Derin bir nefes alıp gerindi ve sırtını duvara yasladı. "Geçen sene Linda onu derslerini yapması için kullandı. Sonra da Mike'ın yüzüne bile bakmadı." Gözleri Mike'ın üzerinde geziniyordu. İçimden onun şu anda ne yaptığına bakmak gelse de arkama dönmeden Daniel'in anlatmaya devam etmesini bekledim. Kahvesinden bir yudum alıp bana döndü. "O, kızların onlar için bir şeyler yaptığında, onunla ilgileneceğini düşünen tiplerden değil. Sadece yardımcı olmayı seviyor. En azından seviyordu."

Ölümün ElçisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin