8.

633 61 4
                                    


Sara Owen...

Tütsü dumanı giderek dağıldı ve evi daha net görme imkanını yakaladım. Linda'nın evine nazaran eski duran eşyalar yılların birikimini üzerine taşıyordu. Bir evin içerişinde olması beklenenden fazla bulunan tütsüler baktığım her köşede gözüme batmıştı. Kadının kim olduğunu sormadan evine girdiğime içeride ki atmosferi gördükten sonra pişman olsam da artık çok geçti. İçeri girmiştim. Ciğerlerimin oksijenden arınıp, tütsü dumanıyla dolduğuna yemin edebilirdim. Benim haricimde kimse bu durumdan rahatsız oluyormuş gibi görünmüyordu. Zaten üzerimde bulunan ilginin daha da yoğunlaşmaması için öksürme isteğimi bastırdım.

Kira gözlerimin içine bakarak boğazını temizledi. Anlat artık! Ciğerlerimin bu sefer oksijenle dolmasını umut ederek derin bir nefes aldım. Kafamın içinde düşüncelerimin birbirinin üstüne çıkıp önceliği kapmaya çalışmasını engelleyip olanları bir sıraya soktum. Fakat bu yine de başlangıcı kararlaştırmamı kolaylaştırmadı.

"Efsanelere inanır mısınız?" dedikten sonra ekledim. "Belki anlatacaklarım size çılgınca gelecek, hatta delirdiğimi falan düşüneceksiniz ama..."

"İzinin olursa buna biz karar verelim." Kira hırçın ses tonunu bastırmaya çalıştığını belli ederek bana çıkıştığında karşımızda oturan ev sahibi ona boş gözlerle baktı. Bir şey söylemesine gerek kalmadan Kira uysallaşıp başını önüne eğdi.

"Daniel'in o gün ima ettiği efsane, o gerçek."

Nefesimi dışarı bıraktım.

Kimseden ses çıkmadı. Duyduğum tek şey nefes alış verişleriydi. Vücudum öylesine gerilmişti ki onlara bir şey söylemeleri için yalvarmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Sana inanıyorum." Gözleri beni bulduğunda karşılaşmayı beklediğim boşluğun içerisinde bir umut gördüm. Küçük bir umut...

"Bana son sorduğu soruyu sorduğun an doğruyu söylediğini anladım. Efsaneler..." gözünden akan birkaç damla yaşı silip devam etti. "İnanıp inanmadığımı merak ediyordu. Kafasını kurcalayan bir şeyler olduğunu anlamıştım ama ne olduğunu öğrenmek için biraz zamana ihtiyacım vardı. Geç kaldım."

"Yani siz şimdi bu kızın dediklerine inanıyor musunuz?" Bana karşı takındığı sertlikten çok uzak inanamayan yüz ifadesiyle ev sahibine bakıyordu. "Bayan Lawrence, ona inanamazsınız! Efsaneler gerçek değildir. Yıllarca süre gelen söylentilerden fazla hiçbir şey değil!"

"İnsanlara imkânsız olarak görünmeleri gerçek olmadıkları anlamına gelmez. Henry'nin bir gün bu olaylara karşı ilgi duyacağını biliyordum. Bu yüzden onu her zaman uzak tutmaya çalıştım. Ama o yine de her şeyin içerisinde yer aldı."

"Nasıl? Siz olacakları biliyor muydunuz?"

"Ben değil. Henry'nin babası. Hayatı efsaneleri araştırmak ve doğruluklarını ortaya çıkarmakla geçti. Bir gün asırlardır ölmüş olan birinin yeniden hayata döneceğini fakat kendisinin bunu göremeyeceğini söylemişti. Üzerinden fazla bir zaman geçmeden de çekip gitti." Biz devam konuşmasını beklerken Bayan Lawrence ayağı kalkıp mutfak olduğunu düşündüğüm yere geçti.

Daniel oturduğu yerden öne eğilip fısıldayarak konuşmaya başladı. "Şimdi sen yıllar sonra dirilmiş bir ölü müsün?"

"Daniel saçma sapan sorularını kendine sakla. Tamam mı?"

"Ne dedim ki? Ölmüş biri tekrar hayata dönerse dirilmiş olmuyor mu?"

"Artık ölü sayılmıyor." Kira bana arkasını dönerek tamamen Daniel'le muhatap oluyordu. Umursamadım. Kolaylıkla kabullenilebilecek bir şey değildi. Bayan Lawrence elinde bir tepsiyle geri döndüğünde hepimizin önüne birer bardak bıraktı. Üzerinden duman yükselen sıvının Linda'nın verdiği çay gibi iğrenç bir tada sahip olmaması için dua ettim. Ağzımın içi kupkuruydu. İçinden bir yudum alıp tadını almak için bekledim. Güzeldi. Bir yudum daha alıp bardağı masaya bıraktım.

Ölümün ElçisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin