15.

100 12 9
                                    

Merhaba. Beklediğimden erken gelmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Dün gece kendimi bir anda bölümü yazarken buldum ve inanın bana ilk kez bir oturuşta bu kadar ilerledim. Yazarken sürekli duraksayıp bazende bir cümle yazıp bilgisayarı kapatan biriyim.

Güzel gelişmeler bunlar. Neyse sizleri bölümle başbaşa bırakıp ortadan yok oluyorum. İyi okumalar.

Yorum, eleştiri vs. hepsini bekliyorum. Kendimi geliştirmem için buna ihtiyacım var.
Unutmadan ilerki bölümler hakkındaki tahminlerinizi de bölüm sonunda yazın lütfen. Beğenmeden geçmeyin. Görüşürüz ❤️

1 hafta sonra

Sıkıca elini kavradım. Teninin sıcaklığını hissetmenin bütün sıkıntıları alıp yok edeceğini hiç düşünmemiştim.

Doktor bütün hafta boyunca Daniel'in odasına annesi haricinde kimsenin girmesine izin vermemişti. Odasına giremesem de kapısında beklemiştim. Kira birkaç kez beni eve gidip dinlenmeye ikna etmeye çalışmıştı ama onu öylece bırakıp gidemezdim.

Her gece gözlerimi kapadığım anda Daniel'in cansız bedenini karşımda görüyordum. Linda'nın onun kalbini avuçları arasına alıp gittiği görüntüler bir türlü zihnimden silinmiyordu. Ama şimdi, eli avcumda ve yüzünde bir tebessümle bana bakarken her şeyin düzelebileceği inancımı tekrar kazanmıştım. Daniel iyileşecek ve bu lanet olası yerden çıkacaktı. Ölmeyecekti.

"Anne, o çorbayı ağzıma sürmem hiç uğraşma." Bayan Wuud, Daniel'in isyanlarına rağmen elindeki kaşığı ısrarla ona uzattı. Uyandığı günden beri bu muameleye maruz kalsa da annesinin yanında olmasından oldukça memnundu. Bayan Wuud "Bu çorbayı içeceksin Daniel, kendini boşuna yoruyorsun." Diyerek kaşığı tekrar Daniel'e uzattığında hiçbir şey diyemeden dudaklarını araladı. Birkaç kaşık yedikten sonra bana dönerek "Buradan çıktıktan sonra uzun bir süre çorba görmek istemiyorum." dedi. Göz ucuyla annesine baktım. Daniel'in söylediklerini duyuyor, duymamış gibi yapıyordu.

"Taburcu olduktan sonra istediğini yersin." Bayan Wuud'un elinden tepsiyi alıp kucağıma koydum. "Ama şimdi bu çorba bitecek." kaşığı çorbayla doldurup Daniel'e uzattım. Başta itiraz edecek gibi olsa da sesini çıkarmadı.

"Sara, benim eve gitmem gerekiyor. Ben gelene kadar onu yalnız bırakma lütfen." Bayan Wuud dolaptan çantasını alıp odadan çıkarken onu başımla onayladım. "Merak etmeyin Bayan Wuud, onu hiç yalnız bırakmayacağım." dedim. Zoraki bir gülümseyi yüzüne iliştirip kapıyı arkasından kapattı ve gitti.

"Annemi hiç böyle görmemiştim." ellerinden destek alıp yatakta oturur pozisyona geçti. Sırtı neredeyse iyileşmişti. Ancak doktorlar onu neyin yaralandığını anlamak için gitmesine izin vermemekte ısrar ediyordu. "Senin için endişeleniyor."

Başını öne eğdi. "Artık başını belaya sokan bir oğlu var." Yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. Onu anlayabiliyorum. Arkadaşlarıyla eğlenmek için girdiği bir labirentin ortasında tek başına kalmıştı. Ne arkadaşlarına gidebiliyordu ne de çıkış yolunu bulmaya. Farkında olmadan, labirentin içinde varlığını sürdüren bataklığa batmıştı. Bataklık, bendim. Onu içime doğru çekerken canından ediyordum. Son anda Kira yetişip onu kurtarmıştı. Eğer o olmasaydı, ne yapmam gerektiğini bilmeden öylece başında duracaktım. Ve sonunda Henry gibi Daniel'de sebebini bilmediğimiz kehanetin uğrunda yok olup gidecekti.

"Her şey yoluna girecek," Teselli cümlem onu tatmin etmişe benzemiyordu. Elimi koluna yerleştirdim. "Hayatındaki en büyük heyecan bilim kurgu romanların olmaya devam edecek." Bakışlarımı ela gözleriyle birleştirdim. Elini, kolundaki elimin üzerine koydu. "Eskisi gibi olmak senin olmaman demek. Sen yoksan biz yine eksik kalacağız." dedikleri içimde bir noktaya öyle iyi gelmişti ki. Hissettiğim onca kötü duyguya ufak bir merhem sürmüştü adeta. Bunu hissetmiş gibi çok beklemeden devam etti.

Ölümün ElçisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin