0.2

1.1K 74 63
                                    

Birden kapının çalmasıyla hepimizin bakışları kapıya yöneldi. Biri kapıya öyle bir vuruyordu ki az kalsın canım evin kapısı kırılıyordu. Bu evi gerçekten çok beğenmiştim.

Lisa, Taehyung'un kolunun altından çıkıp kapıya doğru giderken, Jungkook onu durdurdu ve kapıyı açtı.

Gelen Jisoo'ydu. Çok heyecanlı görünüyordu. Tıpkı Lisa'nın da yaptığı gibi ilk önce bana sarıldı ve neler olduğunu sordu. Ben de diğerlerine anlattığım şeylerin aynısını anlattım.

5-10 dk kimse konuşmadı. Bugün herkesin sessiz günüydü sanırım çünkü ne zaman bir araya gelsek, tek bir saniye bile sessizlik olmazdı.

Aslında çoğu Zaman bundan şikayet ederdim ama bugün herhangi birinin bir konuşma başlatmasını ve dikkatlerin üzerimden dağılmasını istiyordum.

Çok mu şey istiyorum?

Sonunda Tanrı dediğimi duymuş olacak ki, eve girdiğimizden beri nerdeyse hiç konuşmamış olan Lisa "Ee hadi bir şeyler yapalım. Sıkıldım." dedi. Kafamla aynen dermişcesine onay verdim.

Taehyung ayağa kalktı ve salondaki büyük masanın üzerinde duran şişeyi gösterdi. Ardından da sinsice bir gülümseme yolladı.

Şişe çevirmece oynayacaktık. Bu oyundan her zaman nefret etmişimdir çünkü oyun sonu hep pişmanlığımla kalırım.

İlk önce masayı ortaya aldık. Sonrasında yerleştik. Jennie tam benim önümde durmuştu. Yanında Jimin, onun yanında Lisa, onun yanında da Jisoo vardı. Ben en solda oturmuştum ve yanımda Jungkook, onun yanında da Taehyung vardı.

Biraz korkarak ve üzülerek oturdum yerime ve birinin oyunu başlatmasını bekledim. En sonunda Jungkook şişeyi aldı ve çevirdi.

Şişe Jungkook ve Lisa nın arasında durdu. Lisa bana göz kırptı ve "Rosé'den mi hoşlanıyorsun?"diye sordu. Evet tam o anda yerin dibine girmek istemiştim. Lisa'ya ölümcül bir bakış attım ve Jungkook'un ne diyeceğini bekledim.

"Evet" verdiği cevap karşısında bugünkü en büyük şokumu yaşıyordum. Benden mi hoşlanıyordu? Hayatta inanmam.

Şokla ona döndüm ve "Ne?!" dedim. Nedense sadece tek ben şaşırmıştım. Bana döndü "Neden senden hoşlanamaz mıyım? Gayet hoş kızsın. Kendini küçümseme." dedi ve göz kırptı. Bu benim tanıdığım Jungkook muydu?

Lisa'ya döndüm "Bana oyun mu oynuyorsunuz? Niye kimse hiç şaşırmadı? Hepiniz biliyor muydunuz yoksa?" Ard arda gelen sorularım karşısında Jimin ayağa kalktı ve "Ben bugün pek havamda değilim sonra oynarız." dedi ve hızlı adımlarla odayı terketti.

Ben de onun peşinden gitmek için yeltenirken bir el bileğimi sardı ve "Seni sevmemden niye bu kadar rahatsız oldun?" dedi ."Rahatsız olmadım ... Sadece, ne bileyim işte şok oldum ama üzgünüm sana karşı aynı duyguları beslemiyorum, arkadaş kalalım, gerçi pek arkadaş da sayılmayız ama neyse." dedim. Çok fazla cümle kurmuştum ve heyecanımı deli gibi belli ediyordum.

Kalbim daha önce hiç böyle atmamıştı. Garipti.

Aramıza Taehyung girdi ve bizi ayırdı. "Bunları sonra konuşursunuz bence bugünlük bu kadar yeterli artık herkes evine."dedi .Lisa da onu onaylayarak "Ben de biraz evi toparlayıp sonra giderim." dedi. Anladığım kadarıyla bu ev Taehyung'un eviydi ve ondan hoşlanan Lisa'ya evi toplamak gibi bir bahane çıkmıştı.

Onları yalnız bırakmam gerektiğini düşündüm ve bileğimi hâlâ sımsıkı tutmakta olan Jungkook'tan kurtarıp, Jisoo'nun koluna girdim. "Unnie burdan gidelim biraz daha burada kalırsam bünyem fazla şoktan dolayı çökecek."dedim zor da olsa gülümsedim. Jisoo "Tamam"dedi gülümseyerek. Gülümsediğinde çok güzel olurdu...

Jennie de yanımıza geldi ve kapıdan çıktığımızda Jimin'in elinde sigarasıyla beraber kapıda bizi beklediğini gördüm. Jimin çok nadir sigara içerdi ve içtiğinde de mutlaka önemli bir şey olmuş olurdu. Evet. Kesinlikle bilmediğim şeyler vardı.

Bugünlük şok hakkımı doldurduğumu düşünerek hiç bir soru sormadım Jimin'e. Sırasıyla Jennie ve Jisoo'yu evlerine bıraktı. Evimizin önüne geldiğimizde de "Sen gir benim biraz işim var."dedi. Ona her ne kadar soru sormak istesem de hâli olmadığını ve biraz yalnız kalmak istediğini anlamıştım. Onun için itiraz etmeden arabadan çıktım ve eve doğru gittim.

Yavaşça kapıyı kapatıp içeri girdim. İlk önce mutfağa girip biraz atıştırdım sonrasında da banyoya girdim.

Günün sonunda her zamanki gibi yatağımda yüzüstü uzanıp tavanı izliyordum. Kesinlikle uykum yoktu. Canım feci sıkılıyordu ve açıkçası yarın okula gitmek istemiyordum. Korkuyordum.

En sonunda sıkıntıdan kurtulmak amacıyla Lisa'yı aradım ve içimdeki bütün öfkeyi ona kustum. Başından beri bunu yapacağımı bildiği için gıkını bile çıkarmadan beni dinledi. Lisa'yı seviyordum ama bazı davranışları beni çileden çıkarıyordu.

Ona herkesten çok güveniyordum. Bunun için ona geçen gece olan olayları anlattım. İlk başta şaşırdı ama daha sonra beni korkutmamak için sakinleşti ve korkmamamı söyledi.

Sabah yüksek sesle çalan alarm yüzünden küfrederek uyandım. Yavaşça yorganı üzerimden çektim ve alarmı kapattım. Bir süre ayaklarım yatağın dışarısında duvarlara baktım ama en sonunda yataktan çıkabilmeyi becerdim.

Lavaboya gidip işimi hallettikten sonra elimi yüzümü yıkayıp çıktım. Sonrasında mutfağa gittim ve kendime haşlanması için yumurta koydum.

Yumurtanın haşlanmasını beklerken gidip Jimin'i kontrol ettim eve gelmemişti. Biraz endişelendim ve telefonumu alıp onu aradım. Açmadı. Tekrar aradım, tekrar açmadı. Evet artık iyice endişelenmiştim.

Hızlıca hazırlanıp okula doğru yola koyuldum. Bir yandan etrafımı kontrol edip bir yandan da Jimin'i arıyordum ama açan yoktu. En sonunda pes ederek telefonu cebime koydum.

Yolda yürürken gerçekten çok korkuyordum her an tekrardan kaçırılacak gibi hissediyordum ve Jimin'in beni bu hâlde yalnız okula gönderebilecek kadar sorumsuz olmasına kızıyordum.

En sonunda bu korkuya dayanamadım ve sonrasında çok pişman olacağımı bile bile Jungkook'u aradım.

"Ne var?"

"Şey... ben okula gidiyorum da biraz korktum Jimin de ortalıkta yok malum ben de daha dün kaçı-"

"Tamam bekle geliyorum."

Cümlemi ortasında kesmişti ve telefonu çok kabaca açmıştı. İçimden öküz diye geçirdim ve onu beklemeye başladım. Daha sonra, ona nerde olduğumu bile söylemediğimi hatırladım ve tekrar aramaya yeltendim ki önümde bir araba durdu.

İçindeki Jungkook'u görünce bir oh çektim ve sürücü koltuğunun yanına geçip oturdum. Tüm hücrelerim gerilmişti ana ən azından güvendeydim değil mi? Gerçi Jungkook'a neden güveniyordum ki?

Kafamda deli sorularla yüzümü cama döndüm ve yolu izledim. İkimizde konuşmadık. Aslında bir bakıma bu benim için daha iyiydi çünkü eğer konuşsaydık saçmalıycağıma emindim.

Araba okulun önünde durunce bana eliyle çıkmamamı işaret etti ve arabadan çıktı. Neden çıkmamam gerektiğini düşünürken birinin benim kapımı açtığını ve eliyle "geç" işareti yaptığını gördüm. Her ne kadar klişe de olsa hoşuma gitmişti ve kalbimi aynı dünkü gibi çarptırmıştı. Şu son iki gündür kalbimin neyi vardı böyle?

Hafifçe bir tebessüm ettim ve arabadan çıktım. Jungkook çıkışımın ardından kapıyı kapattı ve yanımda yürümeye başladı. Okulun bahçesinin kapısına geldiğimizde bir an duraksadım ve derin bir nefes aldım.

Ardından, o an bana ninni gibi gelen bir ses "Rahat ol. Korkma, ben yanındayken kimse sana bişey yapamaz."dedi. Bu çocuk gerçekten işini iyi biliyordu. Kalbim hiç bu kadar hızlı atmamıştı. O an kendimi ona sarılmamak için zor tutuyordum. Ne garip düne kadar nefret ettiğim kişiden şu an acayip etkilenmiştim ama içimde bir yanım yine de umutlanmamam ve inanmamam gerektiğini söylüyordu. Sanırım bir süre bu yanımı dinleyecektim.

Hafifçe kapıyı araladım ve okulun bahçesine girdim ardından her zamanki gibi çoğu kişinin bakışları üzerime odaklandı.

Sanırım buna hiç bir zaman alışamayacaktım.

...

euphoria ❦ RoséKookWhere stories live. Discover now