1.3

514 52 59
                                    

Yediğim waffle bittikten sonra, tabakta kalan sosu çatalımla şekillendiriyordum.

Sanırım kendimi tanımlayacak olursam, bu sosu kullanabilirdim. Sadece süs için ve asıl yemekle iş bittikten sonra çöpe atılan. Evet, benim için gayet güzel bir örnek olurdu.

Dağ evine geleli yaklaşık 2 hafta oluyordu ve ben geldiğimizden beri, hiç dışarı çıkamamıştım. Gerçekten artık bu evden kurtulmak ve özgürlüğüme kavuşmak istiyordum.

Tabir-i caizse tam olarak, altın kafese kapatılmış bir kuştum fakat benim ondan farklı olan bir yanım vardı. Ben özgür bırakıldığım anda ölecektim.

"Yine de özgür olmak istiyorum"dedim kendi kendime.

Mutfağa geldiğimden beri karşımda oturup beni izleyen Jungkook'un yüzüne bakmamaya çalışarak önümdeki boş tabağı aldım ve bulaşık makinesine koydum.

Jungkook ile en son buluştuğumuzda, ona ilan-ı aşk etmiştim ve bugün tekrar buraya geldiğinde açıkçası utanıyordum.

Onu görmediğim iki hafta boyunca çok fazla düşünmeye vaktim olmuştu ve sürekli onun bana sarılma anını ve dediği şeyleri düşünüp, kendimce yorumlamıştım.

Normalde en fazla beş dakika süren bu -bazılarının değimiyle romantik- anı, iki hafta boyunca düşüncelerimle tekrar tekrar yaşamıştım.

O beni görmeye tekrar geldiğinde ne yapacağımı da düşünmüştüm fakat, şu anda önümde ve bana bakarken hiç bir düşüncemi hatırlamıyordum. Sadece artık bana bakmayı kesmesini ve benim de biraz ona bakmama fırsat vermesini istiyordum.

Onu gerçekten özlemiştim fakat ona bakamayacak kadar utanıyordum. Onun bakışlarını üzerimde hissediyordum ve adeta diken üzereydim.

Biliyorum, bunlara utanmam çok saçma fakat elimde değildi. Onu gözlerine baktığım anda, sanki göz bebeklerimi eritecek diye korkuyordum.

Bütün bu düşüncelerimi başımdan savmaya çalışarak, mutfak çıkışına doğru yürümeye başladım. Arkamdan geldiğini hissedebiliyordum.

Mutfaktan çıkıp, arkama bile bakmadan ilerlerken, bir el bileğimi tuttu ve beni kendine döndürdü.

"Neden böylesin?"bana aşırı şefkatli bir ses tonunda söylemişti ve ben erimek üzereydim. Onun bileğimi tutması bile tüm vücudumu titretiyordu.

Olabildiğince gözlerine bakmamaya çalışarak;

"Bişey yok."dedim. Bunu sakin ve sanki suçlu bir tavırla söylemiştim.

Bütün bunların üstüne bir de, Jungkook'a bakmadığımdan dolayı suçlu hissediyordum. Ne güzel!

Artık bu hislerimi kontrol altına almam gerekiyordu.

Ben böyle düşünürken, eliyle çenemi kaldırdı ve sürekli kaçırdığım gözlerimi hedef aldı ve göz göze geldik.

Tanrım, lütfen kör olmayayım.

"Rosé, güzelim ne olduğunu söyler misin?"

Yutkundum ve ne cevap vermem gerektiğini düşündüm.

"B-Bilmem, sadece biraz gerginim."lanet olsun kekelemiştim ve heyecanımı belli eden bir ses tonuyla söylemiştim.

Jungkook bu sözün ardından ağzı kulaklarına varıncaya kadar gülümsedi ve;

"Sen benden mi utanıyorsun?"evet aptal

"Hayır ne alakası var?"sesimi düzeltmiştim.

euphoria ❦ RoséKookWhere stories live. Discover now