1.0

568 46 28
                                    

O gün içinde bir huzursuzluk vardı Jungkook'un. Tam her şey güzel olmuşken, tam sevdiğinin güvende olduğunu hissetmişken yine takip edilmişlerdi.

Jungkook kendini suçluyordu. Onun yüzünden olduğunu ve onu koruyamadığını düşünüyordu. Bundandı bu öfkesi. Kendine kızıyordu.

Bazı zamanlar olur. Kimse ile konuşmak istemezsiniz. Sadece kulaklığınızı takıp sizi tanımlayan şarkılar dinlersiniz. O zaman geçmese de acınız, biraz olsun rahatlarsınız.

Eve gittiklerinde Jungkook da aynen böyle yapmak istiyordu. Bugün onun için çok zor bir gündü.

Rosé'yi annesinin mezarına götürecekti. Annesine uzun zamandır anlattığı sevdiği kız ile tanıştıracaktı. Rosé bunu bilmese bile, Jungkook annesine her şeyi anlatmıştı.

Jungkook annesine çok düşkündü. Annesi onun her şeyiydi. Fakat bazen hayat acımasız davranır. Her şeyinizi elinizden alırdı.

Jungkook, Rosé'ye annesinin yurt dışında olduğu konusunda yalan söylemişti. O koskoca evde tek yaşıyordu Jungkook. Babası ile konuşmuyordu. Annesi deseniz 3 yıl önce vefat etmişti.

İşte Jungkook 3 yıl önce hem her şeyini kaybetmiş, hem de her şeyiyle tanışmıştı. Bu biraz garip belki ama en iyi böyle anlatılırdı sanırım.

Korkmuştu Jeon Jungkook, o güçlü bedeninin içinde bir o kadar da güçsüz bir kalp vardı. Rosé'yi de kaybetmekten korkmuştu. Onu kaybetmenin düşüncesi bile canını yakıyordu.

Rosé'ye bu zamana kadar hep soğuk davranmıştı. Onu hep gizliden seyretmişti. Onu hep gizliden sevmişti.

Rosé ile aynı anda kaybetmişlerdi sevdiklerini.

Jungkook, Rosé'yi sevmesinin yanlış olduğunu biliyordu. Yaptığının ölü arkadaşına karşı büyük bir ihanet olduğunu da biliyordu. Ama yürek bu, söz dinlemiyordu ki.

Her gece yatağına uzandığında kendi kendine "Yarın sabah uyandığımda onu sevmemiş olacağım."diyordu fakat sabah uyandığında kalbi yine onun adıyla çarpıyordu.

O gün, ilk defa ona aşkını itiraf ettiğinde her ne kadar ifadesiz gözükse de içinde fırtınalar kopuyordu. Acaba ne diyecekti, o da onu sevecek miydi, ya da hiç umursamayacak mıydı?

Her ikisi de olmamıştı, Jungkook, Rosé'nin sesinden ne kadar şaşırdığını anlamıştı.

En azından terslemedi diye düşündü Jungkook. En azından...

Koji ile çok derin bağları vardı Jungkook'un. Eski dostluğa dayalı.

Koji ile Jungkook kuzendi ve her yaz bir araya gelirlerdi. Jungkook ilk sırlarını Koji'ye anlatmıştı. İlk defa Koji'yi gerçek dost saymıştı.

Koji sayesinde Gaara ile de tanışmıştı. Gaara ve Koji gerçekten yakın arkadaşlardı fakat bir gün çok büyük bir olay olmuştu.

Jungkook bu olayı tam bilmese de Gaara'nın öldüğünü ve onu Koji'nin öldürdüğünü öğrendiğinden beri Koji ile olan tüm bağlarını kesmişti.

Aslında bunun en büyük etkisi Rosé'ydi. Jungkook ne zaman Rosé'yi ağlarken görürse, içten içe nefret ediyordu Koji'den. Onun yüzünden ağlıyordu sevdiği. Onun yüzünden acı çekiyordu.

Jungkook, Rosé'nin yanına gidip sarılmak istiyordu. Ona sarılmak ve bütün acılarını unutmak istiyordu. Ama bu imkansızdı. Çünkü biliyordu, Rosé hâlâ Gaara'yı seviyor ve onun acısını çekiyordu.

euphoria ❦ RoséKookWhere stories live. Discover now