1.2

530 51 31
                                    

Sıkıntıdan ayağımla ritim tutuyordum. Telefonumu Jimin almıştı ve benim yapacak hiçbir şeyim yoktu.

Jimin bizi bir dağ evine getirmişti ve bizi bırakır bırakmaz bir işi olduğunu söyleyerek gitti.

Kim bilir ne işleri vardı? Bilmediğim çok şey olduğunu anlamıştım. İçini biraz kurcalarsam belki birkaç şey öğrenebilirdim fakat buna cesaretim yoktu.

Öğreneceğim şeyler yüzünden yıkılabilir- dim. Beni gerçekten üzebilirdi. Ve ben şu anda hiç bunları kaldıracak durumda değildim.

Çünkü aklım Jeon Jungkook'daydı. Lanet olsun ki aklımdan bir türlü çıkmıyordu ve ben kafayı yemek üzereydim.

Jennie dağ evine geldiğimizde, kendisine ait olan odaya girdi ve biraz dinlenmek istediğini söyledi.

Jennie'yi biraz tanıyorsam, gerçekten çok korkmuş olmalı fakat bunu belli etmek istemediğini söyleyebilirim. Çünkü Jennie her ne kadar hep gülen bir kız olsa da, içinde çok derin hisler barındırdığını biliyordum.

Sıkıntıdan patlamak üzere olduğumu düşünerek kendime yapacak iş bulmam gerektiğini düşündüm. Hem bu sayede Jungkook da aklımdan çıkabilirdi.

Oturduğum koltuktan kalktım ve evi gezmeye karar verdim.

Geldiğimiz ev gerçekten güzel bir evdi. İki katlıydı ve oldukça büyük odaları vardı. Benim odam, Jennie'nin odasının karşısındaydı. Jimin'in nerede kalacağını bilmiyordum.

Evi gezmem bittiğinde, koridorun ortasında iki elimi belime koyarak durdum. Ne yazık ki evi gezerken bile aklımdan Jungkook'u çıkaramamıştım.

Ellerimi saçlarımdan geçirdim ve off'ladım. Gerçekten kafayı yememe az kalmıştı. En azından Lisa ile konuşmalıydım. O beni gerçekten çok merak ederdi ve gerçekten üzülürdü. Onun içini rahatlatmalıydım en azından. Yani ben böyle düşünüyordum.

Aklıma Lisa'ya ulaşmayı kazıdım ve Jimin'in bize bıraktığı telefonu almak için salona doğru yola koyuldum.

En sonunda salona geldiğimde, telefonu aldım ve derin bir soluk verip tuşlara bastım.

"Alo"

"Rosé?!"

Duyduğum ses karşısında ellerim titredi ve telefonu kapatmam gerektiğini bile bile kapatmadım.

Jungkook, Lisa'nın telefonunu açmıştı.

Jungkook'un sesinin verdiği o güzel mayışma duygusuyla, midemde kelebekler uçarken bir yandan da ne yapmam gerektiğini düşünüyordum.

En mantıklı fikir telefonu kapatmaktı. Evet öyledi.

Lanet olsun, telefonu kapatamıyordum.

Kendime bunu yapamadığım için küfürler ederken, Jungkook'un sesiyle yine tüm hücrelerime kadar titredim.

"Rosé, orada mısın?"

"Rosé iyi misin?"

"Rosé!"

"Rosé"bunu söyledikten sonra bir iç çekiş sesi duydum. Ardından sesi inceldi "Korkma birtanem, seni kurtaracağım."

Jungkook bunları söyledikten sonra telefon kapandı ve ben olduğum yerde öylece dikilip duvara baktım.

Sesi mi titremişti onun? Ağlamasını mı bastırıyordu?

Birtanem demişti bana.

Bunlar karşında çenem titremeye başladı, yere çöktüm ve elimi ağzıma götürüp sessizce ağlamaya başladım.

euphoria ❦ RoséKookWhere stories live. Discover now