♥ 11. BÖLÜM ♥

60.6K 1K 77
                                    


11

Ertesi gün uyandığımda evdeki sessizlik dikkatimi çekti. Yapacak hiçbir şey yoktu. Mesaj atabileceğim bir sevgilim bile... Sevgilisiz yaşayamadığımdan değil sanırım sevgisiz yaşayamadığım için bir burukluk vardı içimde. Sevildiğini bilmek insanı mutlu ediyor. Ya da benim gibi sevildiğini düşünmek...

Artık mutlu olmam için bir sebebim kalmamıştı. Artık umutsuz vakaydım anlayacağınız. Acilen kendime yapacak bir şeyler bulmalıydım...

Geçen bir ay içerisinde Talha ile görüşmelerimiz de sıklaştı. Yanlış anlaşılmasın, arkadaş olarak tabi... İkimizde işten ayrılıp, büyük bir boşluğa düşünce birbirimize sardık anlayacağınız. Arada kafede buluşup, bir şeyler yiyip, sohbet ediyoruz. Bazen de aramıza Cansu da katılıyor tabi... Hah bu arada hala bir sorunum var. Kendime göre bir iş bulamadım. Böyle gidişle geçen gün yolda yürürken camda asılı olan, kafedeki ''garson aranıyor'' ilanına başvuru yapacağım...

Baktım işin benim ayağıma geleceği yok, ben onun ayağına gittim. Geçen gün kafede gördüğüm ilana başvurdum. Yarın gelip, işe başlayabileceğimi söylediler. Eve gittiğimde Cansu'ya iş bulduğumu söyledim. Fakat ne iş bulduğum konusunda yalan söylemeyi tercih ettim.

''Bi cast ajansında işe başlayacağım. Bizim şirket gibi büyük bir yer değil ve maaşı yüksek değil ama en azından iyi bir iş bulana kadar idare edeceğim''

İlk bir haftam işi öğrenmekle geçti açıkcası. Çünkü ben çay bardağını bile ellerim titreyerek taşıyan, çaya bakmaktan önüme bakmayan ve çayı döken biriyim. Bana göre bir iş olmadığı kesindi bu garsonluk işinin. Ama yapacak bir şey yoktu. Bir şekilde para kazanmak zorundaydım.

Cansu yalan söylediğimi anlamasın diye evden normal çıkıyor, kafeye gittikten sonra üzerimi değiştiriyordum. Kafenin kendine özel yaptırdığı beyaz lakosu ve siyah pantalonu vardı ve giyinmek mecburiydi. Yarından itibaren kafede canlı müzik de olacakmış. En sevdiğim... Burası artık daha eğlenceli olacak desenize. Birde sahne alan çocuk yakışıklıysa tamamdır.

Burada çalışanların hepsi neredeyse yaşıtım olduğu için onlarla iyi anlaşıyordum. Yavaş yavaş sevmeye de başlamıştım açıkcası. Bir ara aklımdan ''Burada yükselir, müdür bile olurum'' fikri geçse de amacımdan sapmamam gerektiğimi hatırladım. Unuttun mu Ezgi burası senin için geçici bir yer kendine kendi alanınla ilgili bir iş bulana kadar...

Öğle arasında telefonu elime aldığımda sosyal medya hesabında Okan'ın doğum günü olduğunu fark ettim. Ona mesaj atıp, atmamakta çekimserdim. Akşama kadar bu düşünce ile çeliştim durdum. İş saatlerinde telefon ile uğraşmak yasak olduğu için iş çıkışı Okan'ı arar doğum günü bahanesiyle başka şeyler de konuşurum diye düşünüyordum. Mesai bitiminde üzerimi değiştirip, içeri girdiğimde o tanıdık kahkaha kulağımda yankılandı. Aman Allah'ım bu ses o'na aitti...

Melda'nın burada ne işi olabilirdi ki sadece ona sinirimden nereye baksam onu görüyorum diye düşünsem de karşısında Okan'ı görünce acı bir gerçek ile karşılaştım. ''gerçek acıdır, biber de acıdır, o zaman gerçek biberdir,biber isottur, isot çiğköftedir,çiğ köfte Urfa'dadır,Urfa şanlıdır,şanlı Tuncay'dır,Tuncay,futboldur,futbol gerçektir,gerçek futboldur.'' Nasıl bir şoka girdiysem kendimce saçmaladım işte. Gerisini siz düşünün. Ben Okan'ı arayıp, doğum gününü kutlayıp, kutlamama konusunda sabahtan beri kendimi yiyip, bitireyim; onlar Melda ile birlikte kırmızı şaraplar eşliğinde doğum günü pastasını yiyip, bitirsinler. Oldu mu şimdi! Ama oldu mu? Size soruyorum oldu mu!!!

Hem de Frambuazlı Pasta! Hem de hem de!! Yedim seni Frambuazlı Pasta! Senden bir kez daha nefret ettim bugün! Acilen eve gidip seni karşıma alıp bir güzel konuşmalıyım... Ama olmuyor artık böyle?

BENDE KALP VAR 2Donde viven las historias. Descúbrelo ahora