1) Balo Gecesi

81.9K 1.2K 77
                                    

Gürültü yüzünden başınızın döndüğü oldu mu hiç? İki farklı duyu fakat birbirlerini etkilemeleri ne tuhaf... Kulaklarımı ellerimle kapatma isteğine ket vurup hızlanan nefesimi kontrol altına almaya çalışırken, önümden geçen köpüklü içkilerden birini kaptım ve soğuk içecek beni kurtaracakmışçasına dudaklarıma götürdüm. Parlak şampanya kadehinin dışındaki buhar parmaklarımdan bileğime doğru aktı. Yutkunmayı güçleştirecek kadar büyük bir yudumdan sonra insan kalabalığından sıyrılıp lavaboya gittim. Bardak pürüzsüz siyah mermerin üstünde güvenli bir şekilde dinlenirken musluğu açıp ne parmağımdaki yüzüğün ne de siyah saten elbisenin ıslanmasını umursamadan serin suyu avucuma doldurdum ve yüzüme çarptım. Aynadaki ben'in yanakları kıpkırmızı, maskarası gözlerinin altına akmıştı, kesinlikle berbat görünüyordu. Yüzümden hala sular damlarken yanımda dikilen kadın bembeyaz ütülü havluyu bana doğru uzattı.

"Her şey yolunda mı hanımefendi?"

Havluyu alıp yüzümü silmeye koyuldum. Ben sildikçe küçük gözlerimi ortaya çıkarabilmek için sürdüğüm kalem gözlerimin altına yayılıp daha da berbat bir hal aldı.

"Teşekkürler. Endişe etmeyin, kalabalıklarda hep böyle olurum."

"Sizin için taksi çağırmamı ister misiniz?"

"Biriyle buluşmam gerekiyor." Benim için üzülmüştü, çaresizce gülümsedi. Fondötenim ve maskaramla lekelenen güzelim havluyu ona geri verdim.

Son kez yüzümdeki hasarı kontrol edip, omzumdan dökülen saçları düzelttim. Artık az da olsa sakinleşmiş bir şekilde tekrar korkunç kalabalığa katılabilirdim. Parmaklarım çantamı sıkıca kavrarken dostane yüzler görmek için odayı tarıyordum. Bardaklar sürekli boşalıyor, garsonlar devamını isteyen topluluğa içki ve yemek servisi yapıyordu. İki adımda bir, bana ismimle hitap eden ailemden bahseden ve yatırımlarımı öven yabancı insanlar tarafından durduruluyordum. Bazıları kendini tanıtma nezaketi gösteriyordu, gerçi onların isimlerini de beş dakika içinde unutuyordum, bazılarıysa kim olduklarını bildiğimi varsayıp tanışma kısmını atlıyor, işlerinden, ailelerinden veya torunlarının ne kadar yakışıklı olduklarından bahsediyorlardı. Bense karşılarında yanaklarımı acıtan sahte bir gülümsemeyle dikilip, arada bir başımı sallıyor ve elbisemin ip askıları kopuverecek saten kumaş ayaklarımın dibine yığılacakmış gibi huzursuz hissediyordum. Böyle sosyete partilerine alışkın değildim, ne yazık ki yatırım danışmanım, muhasebecim, mal varlığımı şu son birkaç yılda neredeyse iki katına çıkaran adam bu partilere katılmamın, kalabalığın arasında görünmemin insanların güvenlerini kazanmam adına çok önemli olduğunu söylüyor, bunun benzeri etkinliklere daha sık katılmamı öğütlüyordu. Katılımımın işlere ne kadar etkisi vardır bilinmez ama ona en azından bunu borçluydum.

Kocaman salonun diğer tarafında, dev avizelerin ışığı bize yetmezmiş gibi büyük, sütun mumlar yanıyordu. Bu köşe biraz daha loş, daha sakin görünüyordu, zenginler, takılarının gözleri yakacak kadar ışıldayabilmesi için parlak alanı tercih ediyorlardı. Yaşça benden oldukça büyük bir iş adamı benim kadarken ne kadar para kaybettiğini anlatıyordu ki dayanamadım ve iznini istedim. Loş köşeye doğru gidebilmek için harekete geçtim. Sayısız adama çarpıp sayısız elbise eteğine bastığım yolumun yarısında, yaşlı adamlarla sohbet eden danışmanımı gördüm ve bir anda kuş kadar hafifledim. Sonunda partide tanıdığım biri olmuştu. Yürüyüp Todd'un koluna dokundum. Beni görünce gözleri ışıldadı, dönüp kocaman kollarıyla yanında küçücük kalan bedenimi sardı, sandal ağacı ve tıraş losyonu kokuyordu.

"Geleceğini biliyordum."

"Şaka mı yapıyorsun? Partileri asla kaçırmam."

"Beyler, bu Angelique Provan. Van Andel şirketlerinin en büyük yatırımcılarından. Angie, sanırım babanla Bay Hiddleton tanışıyorlardı. Haksız mıyım?" Beyaz saçlı uzun boylu adama döndü, cevap bekliyor gibiydi.

ANGIEWhere stories live. Discover now