27) Vahşi

72.6K 1.6K 31
                                    

   Peh! Toprak tadı. Yüzümü buruşturdum. Alvar kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. Hayır, Alvar değil, Crow'du bu...

   "Ayakta durabilir misin?" Başımı evet anlamında salladım ama bacaklarım 'hayır' diyordu. Düşmeden tekrar kolumun altına girip beni havada tuttu. Hunter el fenerini gözümün tam içine tuttuğu için kısa bir körlük yaşadım. Fenerlerin hareketinden bizimkilerin oldukça kalabalık olduklarını anladım. Yerler canavar cesetleriyle doluydu.

   "Alvar?"

   "O iyi, diğerleriyle canavarların öldüğünden emin oluyorlar." Beni iskelenin ahşap merdivenlerine oturttu ve üstümü yine battaniyeyle örttü. Üşümekten çok uzaktım. Etimden ateş fışkırıyordu. Ağzımda kan ve toprak tadı vardı. İki tırnak kaybetmiştim ve ellerimin üstü de acıyordu. Her yerim kan kaplıydı. Alt dudağımın sağ tarafı uyuşuktu. Saçımın dipleri acıyordu, biri saçımı mı çekmişti?

   İşleri bittikten sonra Hunter yanıma geldi. "Sen iyi misin? Hastaneye gitmen gerekir mi?"

   "Hayır, iyiyim. Sadece acayip susadım." Arkasında birine seslendi, o da Hunter'a su şişesi attı. Kapağını açıp dikkatlice elime tutuşturdu. Bütün şişeyi tek dikişte bitirdim. Bütün gün ne bir şey yemiş, ne de içmiştim.

   "Hadi, gidiyoruz."

  "Sence bu akıllıca mı? Bizi izliyor olabilirler."

   "Tuzak kurmuş olabilirler ama eve gelmeye cesaret edemezler." Kalabalığın arasından Venüs'ün sesini duydum. Ayağa kalkıp sese doğru ilerledim. O da neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Karşısında dikildim.

   "Özür dilerim." Dikkatini çekmiştim. Ağır adımlarla bana döndü, kaşları merakla kalkmıştı. "Şu şey meselesi için." Parmağımla alnını işaret ettim. "Bazen düşünmeden hareket ediyorum."

   "Özrün kabul edildi. Sen iyi misin? Alvar bunların çoğunu senin öldürdüğünü söyledi."

   "Öyle mi söyledi?" Kaşlarımı çattım.

   "Evet, hatırlamıyor musun yoksa? Başını mı çarptın?" Hissettiğim ağrının karşılığı basit bir çarpmadan sonuçlu olamazdı, bir kaçından belki... Gerçekten hatırlayamıyordum. Elimi başımda gezdirdim, hassas olan yerler vardı ama en azından kanayan bir yer yoktu. Alvar geldi, onun da üstü başı kanla kaplıydı, nefes nefeseydi, dinlenecek vakti olmamıştı.

   "İlk buluşmamızın böyle geçeceği kimin aklına gelirdi?" Gülümsemesi yüzü kanla kaplıyken hiç de sevimli görünmüyordu.

   "Neler olduğunu hatırlayamıyor." Diye atıldı Hunter.

   "Gerçekten hatırlamıyor musun? Angie, canavarlardan birinin boğazını parmaklarınla parçaladığını gördüm. Kendinden geçmiş gibiydin. Gözü dönmüş kuduz hayvanlara benziyordun!"

   "Sanırım gerçekten kendinden geçmiştim." Kolunu omzuma attı ve beni teknelere götürdü.

   "Biliyor musun hayatımı kurtardın."

   "Öyle mi yaptım?" Küçük kardeşini severmiş gibi kafamı okşadı ve zaten birbirine girmiş saçlarımı dağıttı, canım acısa da sesimi çıkarmadım.

   Eve dönüp de odama girene kadar Alvar dibimden ayrılmadı, temizlenip dinlenmemi söyledi. Kafam bulanıktı hala hiçbir şey hatırlayamıyordum.

   Gece yarısı olmasına rağmen şükürler olsun ki yemek masası kaldırılmamıştı ve ben kurt gibi açtım. Alvar ve diğerleri masanın etrafında oturmuş hararetle bir şeylerden bahsediyorlardı ama şuan umurumda olan tek şey masadaki tavuk butlarıydı. Hunter ve Crow gerginlerdi, Alvar'ın ne düşündüğünü anlamak zordu ama arkaya doğru taradığı ıslak saçları yüzüne keskin, köşeli bir ifade veriyordu. Sofistike ve havalıydı, giydiği muhteşem siyah elbise de öyle... Pilim bitmişti, o ise gayet iyi durumdaydı. Hunter'ın yanındaki boş sandalyeye oturdum. Herkes başını kaldırıp gülümseyerek selam verdi ve sohbetlerine geri döndüler. Benimle ilgilenmemeleri iyi bir şeydi rahatça yemek yiyebilirdim. Ağzıma doldurduğum yemekleri çiğnerken çenem ağrıyordu, sanırım darbelerden bir kaçını da buraya almıştım. Crow hiçbir şey söylemeden sürekli boşalan kadehimi doldurdu. Sohbetlerine katılabilmem veya neden bahsettiklerini anlamam çok zordu. Nasıl önce politikadan balolara, şimdi de iblis saldırılarına atlamışlardı? Kendim için dikkat aralığımın RedBull içmiş bir karınca kadar olduğunu düşünürdüm. Dikkat çekmeden tekrar odama dönüp yatağa yığılmanın hayalini kuruyordum ki Venüs'ün üzerimdeki gözlerini yakaladım. Hiçbir şey söylemiyor, masanın diğer ucundan kıstığı gözleriyle bana bakıyordu. Yanıma oturmak için masanın etrafını dolaştı ve bir an düşünceli bir şekilde dudaklarını büzdü.

ANGIEWhere stories live. Discover now