9) İki Kişilik Bir Oyun

73.6K 1.6K 35
                                    

Dönüşte tarihi metal yığınını Damian'ın kullanmasına izin verdim; böylece onu dilediğim gibi izleyebilecektim. Vites değişirken ellerinin üstündeki damarlar iyice belirginleşiyor, bileğindeki ince ip bileklikler hareket ediyordu. Rahatsız olması umurumda değildi. Manzaranın tadını çıkaracaktım. O da evrenin yasalarına değişmez bir biçimde bağlıydı. Yaşamak için yemek, su içmek ve uyumak zorundaydı ve ayaklarını ıslattığı zaman soğuk alırdı. Eğer o açlık ve susuzluğu, sıcak ve soğuğu, acı ve hazzı da duyabilirse o zaman aşkı da duyabilir, bir kadını sevebilirdi.

 Eğer o açlık ve susuzluğu, sıcak ve soğuğu, acı ve hazzı da duyabilirse o zaman aşkı da duyabilir, bir kadını sevebilirdi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Eve vardığımızda öğle vaktiydi, kuşlar cıvıldıyor, yumuşak rüzgâr saçlarımızı dağıtıyordu. Damian Marlo'yla bahçede vakit geçirmeye karar verdi. Benim de cevaplamam gereken birkaç mektup vardı. Okumam gereken kitaplar ve makaleler... Çalışma odasına çıktım, ailemden gelen son mektubu üç haftadır bekletiyor, okumak istemiyordum. Dayanmak zordu, ama bu tuhaf bir haz da veriyordu. İstedikleri zaman bana ulaşabiliyorlardı, böylece haberleri olmasa da onları ertelemiş oluyordum. Eninde sonunda dayanamayıp okyacağımı biliyordum ama yine de bekliyordum işte... Zorla da olsa kafamı Damian'dan uzaklaştırıp kitaba daldım, harfleri okumak güçleşince kafamı kaldırdım ve havanın karardığını gördüm. Ne zamandır okuyordum kim bilir... Merdivenden ayak sesleri geliyordu, o olmalıydı.

"Senin için endişelendik. Ne zamandır sesin çıkmıyor."

Elimdeki kitabı işaret ettim.

"Dalmışım."

"Ne okuyordun?"

Yanıma gelip kitabı elimden aldı, parmaklarımız kısa bir an için birbirine değince yanaklarımın ısındığını hissettim. Kısa bir kahkaha kopardı.

"Hah! Romantik bir şeyler okursun sanıyordum."

Gözlerimi devirdiğimde hala gülüyordu. Kalkıp 'Kurukafa'nın Laneti'ni rafa yerleştirdim, raf yüksekti ve parmak uçlarıma çıkmam gerekiyordu. Kolumu havaya kaldırınca belim açıldı, umursamadım.

"Bu hiç adil değil."

"Nedir adil olmayan?"

"Sen beni çıplak gördün değil mi?" Uzanıp masadaki diğer kitaba baktı. "Benimse bununla yetinmem gerekiyor." Kim ona yetinmesi gerektiğini söylemişti ki?

Ne söyleyeceğimi bilemeden ağzımı açtım. Omuzlarını sarkıtarak kapıya döndü ama gözlerini benden ayıramıyor gibiydi.

"Hadi, yemek hazır..."

Beni böyle afallamış bırakmaya bayılıyordu anlaşılan. Bu benim oyunumdu ve savaşmaya hazırdım. Onu pişman edecektim.

Nasıl kızlardan hoşlandığını veya neyi çekici bulduğunu bilemeyecek kadar az tanıyordum onu. Ben de kendim olmaya karar verdim. Üstümden dökülen uzun kollu elbisemi giydim. Kahve-turuncu tonlarındaydı ve ten rengimi ortaya çıkarıyordu. Hafif topuklu stilettolarımı giydim, saçımı da dağınık topuz yaptım ve on dakika içinde akşam yemeğine hazırdım. Aynadaki yansımama kendimle gurur duyarak baktım. Merdivenlerden korkuluklara tutunarak inmem gerekti, henüz son üç basamak kalmıştı ki Marie'yle karşılaştım.

ANGIEWhere stories live. Discover now