5) Beklenmeyen Misafir

74.5K 1.7K 26
                                    

Yatağımda, ipek çarşaflarımın arasında uyandım.

Perdeler yeterince sıkı kapatılmamıştı ve bir parmak kadar aralık kalan yerden sızan ışık beni delirtiyordu. Vücudumdaki ağrı ve uyuşukluğun tek açıklaması biraz önce gördüğüm kâbusun gerçek olması olabilirdi... Zorla da olsa kalkıp perdeyi sonuna kadar açtım. Şiddetli ışık gözlerimi yaktı, ellerimle yüzümü örtüp gün ışığının vücudumu ısıtmasını bekledim. Yüzüm gevşedi ve dudaklarım kıvrılıp halinden memnun bir ifadeye dönüştü.

Belli ki Marlo beni yatağıma taşımıştı ama şükürler olsun pijamalarımı giydirmemişti. Önceki gecenin tekinsiz kokusu sinmiş kıyafetlerimden kurtulup sabahlığıma sarındım. Beyaz, tüylü terliklerimi de ayağıma geçirip odadan çıktım. Aşağıdan müzik sesi ve Marie'nin muhteşem pankeklerinin kokusu geliyordu. Kokuyu ciğerlerime doldurup keyifle gülümsedim.

Yanından geçerken duvardaki tablolardan birinin, milimetrik de olsa yamuk durduğunu fark ettim. Öyle düzen manyağı falan sayılmasam da uzanıp parmağımın ucuyla düzelttim. Yuvarlak koridorda birbirlerine bakan bir sürü boş misafir odası vardı, biri hariç hepsinin kapısı kapalıydı. Bu Marie'nin Damian için hazırladığı oda olmalıydı. Bir hışım gidip o kapıyı da kapattım ve geniş döner merdivenden aşağıya indim. Kocaman ıssız evin en canlı yeri mutfağıydı, az sayıda olduğumuz için yemekleri buradaki ahşap masada yiyorduk. Yemek salonundaki büyük masa en az kırk kişilikti ve orada yemek yemek sinirlerimi bozuyordu, sanki masanın dili vardı da suratıma 'yalnızsın, hiç kimsen yok' diye bağırıyordu. Ben de onu özel günlerde, nadir sayıda bulunan arkadaşlarım ve onların aileleriyle doldurmayı hayal ederdim. Bir gün, neden olmasındı...

"Marie!" Ocakta neyle uğraşıyorsa bana dönmesine izin vermeden arkasından sarıldım. Şaşkın ifadesi gözlerinin kenarlarını kırıştıran bir kıkırtıya dönüştü. Ah Marie'yi o kadar çok seviyordum ki kollarını ısırmamak için kendimi tutuyordum!

"Hanımefendi, beni özlediniz anlaşılan." Tavadaki son pankeki de alıp tabağa koydu. Pazar sabahları hep böyle yüksek kalorili kahvaltılar hazırlardı.

"Birazcık özlemiş olabilirim." Dedim neşeyle sandalyeme zıplarken. Beni soru yağmuruna tutacağını bildiğim için akçaağaç şerbetine buladığım yemeğimi ağzıma tıktım. Böylece sorularına cevap veremezdim öyle değil mi? Öyle değilmiş. Lokmalarımın bitmesini dört gözle bekledi. Üstünkörü davetten bahsedip Damian konusunu olduğu gibi es geçtim.

"Sizin davetlerden hoşlanmadığınızı biliyorum ama anlattığınız kadarıyla çok güzelmiş."

"Evet, salon güzeldi, müzik de fena sayılmazdı. Şu parti konusunu kapatabilir miyiz lütfen?" Bozulduğunu gülümsemesinin kaybolmasından anladım, benim güzel Marie'm bu konuları severdi. "Bir dahakine seni göndereceğim, ne dersin? Güzel bir elbise ayarlarız. Saçını, makyajını da yaptık mı hazırsın işte."

"Kocama da açıklamasını siz yaparsınız öyleyse."

"Yaparım tabi, ne varmış? Hatta istersen o da gelir. Unutturma bunu."

"Bay Kosslyn Perşembe günü geldiğinde partinin detaylarını bana anlatır."

"Eminim anlatır." Todd'a kırılmıştım, Perşembe günü geldiğinde nasıl davranmam gerektiğine emin olamadım. Belki de aşırı hassas davranıyordum.

"Misafiriniz kim peki? O gece tanıştığınız biri mi?"

"Hayır, hayır önemli değil, gelmeyecek zaten." Kapı çaldı, kalbim teklerken kapıya koştum.

Kimin geldiğini görünce gülümsemem kökünden koparılmış bir çiçek misali soldu. Marlo bugünün gazetelerini getirmişti.

"Başka birini mi bekliyordunuz küçük hanım?"

ANGIEWhere stories live. Discover now