26) Av

72.6K 1.6K 8
                                    

   Yatak odasına koştu, gardırobunun içindeki kasaya eğildi. Parolasını biliyordu, içinden çıkardığı silahları teker teker eline alıp ağırlıklarına baktı. İnce uzun parmaklarının arasında en ufak duran en hafif silahta karar kıldı ve bana uzattı.

   "Alamam, olmaz." Başını yana yatırıp bıkkın bir şekilde baktı.

   "Bence cici kız aşamasını birkaç kilometre arkada bıraktın. Kendini koruman için gerekiyor. Crow anlayacaktır. Al şunu." Başımı hayır anlamında sertçe iki yana salladım. Gözlerini devirirken silahı beline, kendi silahının yanına sokuşturdu. Ayağa kalkıp koyu eskilikten aşınmış gri tişörtünü düzeltti. "Erkek arkadaşının yaşıyor olabileceğini öğrendin, normal biri sevinçten zıplar dururdu. Sense neredeyse kutsal Venüs'ü öldürüyordun. Cidden deli olmalısın."

   "Sence nerede olduğunu öğrenebilir mi?" Evden çıkmak üzere harekete geçmiştik.

   "Evet, bu yüzden kutsal Venüs dedim ya. Adam cidden yaptığı işte iyi... Ondan ben de hoşlanmam, aslında kimseden hoşlanmam ama senin neden bu kadar sinirlendiğini anlamadım." Ben de anlamamıştım. Düşünmeden yaptığım hareketlerden biriydi işte, belki de gerçekten deliyimdir. "Şu erkek arkadaşsız yaşayamayan kızlardan değilsindir umarım. Çünkü onlar gerçekten sinir bozuyorlar. Anlarsın ya. Bütün o 'tek başıma bir bok yapamam' tavırları." Öğürürmüş gibi yaptı. Güldüm. Uzun zaman sonra hem de gerçekten güldüm.

   "Aslında benim hiç doğru düzgün bir ilişkim olmadı."

   "Ciddi misin?" Omuz silktim. Olmamıştı işte... Günün kalanını iskelenin etrafında, evlerin arasında dolaşarak geçirdik. Alvar'ın burada evi yoktu, benim gibi misafir odalarından birinde kalıyordu. Çok fazla konuşuyordu ve bu benim için iyi bir şeydi, kafamı meşgul ediyordu. Ve iyi bir arkadaş sayılırdı. Telefonu çaldığında hava kararmak üzereydi. Akşam yemeği vaktiydi ama yeni arkadaşıma telefonun öbür ucundaki ne dediyse hoşuna gitmemişti. Yanıma geldiğinde, alnını ovuşturuyordu.

   "Akşam yemeğinde yokum, kabul törenini kaçıracağım maalesef." Telefonuyla koluma vurdu. "Hadi ama öyle üzgün bakma, geldiğimde kutlarız."

   "Hayır, sorun değil. İşin mi çıktı?"

   "Canavarlar, biliyorsun, asla peşimi bırakmıyorlar." Alaycı bir tavırla güldü. "Benim erkek arkadaşlarım da onlar işte."

   "Ben de geleyim. Belki erken bitirir yemeğe yetişiriz."

   "Canavarlardan çim biçme işiymiş gibi bahsetmen hoşuma gitti. Ama olmaz, kendi kabul törenini kaçırmana izin veremem."

   "Bir grup ruh hastası oturup kuralları okuyacaklar sonra da yemek yiyeceğiz değil mi?"

   "Eh aşağı yukarı böyle oluyor."

   "Seninle geliyorum."

   "Vay be Angie, sürprizlerle dolusun." Gülümsedim. Onunla olmak iyi geliyordu, daha önce hiç beni bu tuhaf halimle kabul eden biri olmamıştı. Damian, dışında tabii, Marie ve Marlo bu halimden korkuyor, Todd normale dönmemi istiyordu.

   Ayrıca artık arkadaşlığın kıymetini biliyordum, biz asosyallerin durumu buydu işte; sosyal biri bizi bulup himayesi altına alana kadar yalnız kalırdık. Tekneye atlayıp arabaların durduğu yere gittik, hava serinlemişti ve bu kez beni sıcak tutacak bir battaniyem de yoktu. Telefondaki kişi yol kenarındaki bir benzin istasyonunun adresini verdi. Yarım saat içinde oraya ulaştık. Benzinliğin arkasına dolaştığımızda hava kararmıştı, kimse görünmüyordu. İhtiyacımın olmayacağını umarak küçük silahı yanıma aldım.

ANGIEWhere stories live. Discover now