17) Arayış

72.9K 1.6K 15
                                    

   Canavarlar olmasaydı, bu saçma adetler de olmayacaktı ve annemle babam yanımda kalabileceklerdi. Marie yaralanmamış, Damian ise...

   "O okuduğun da ne öyle?" Yerimden sıçradım.

   "Bu mu? Şey, önemli değil." Dedim kitabı kapatırken. Elimden tutup yerden kalkmama yardım etti. "Ne zamandır gözlük takıyorsun sen?"

   "Biraz oldu aslında, fark etmemene şaşırmadım. Bunlar da mı önemli değil?" diye sordu etrafa dağılmış kitapları işaret ederek. "Hangi dilde yazılmış bunlar?"

   "İbranice."

   "Sen İbranice mi biliyorsun?!"

   "O kadar şaşırdın ki neredeyse alınacağım Todd, ne var biliyorsam."

   "Neyle ilgililer peki?" Kitaplardan birinin kapağında Davud'un yıldızı vardı ve bu onu ürkütmüşe benziyordu.

   "Satanizm ve şeytana tapmayla ilgili şeyler. Büyüler falan filan." Kitabı o kadar hızlı bıraktı ki kıkırtıma engel olamadım.

   "Dalga geçiyorsun? Değil mi?"

   "Tabii ki dalga geçiyorum. Tarih kitapları bunlar, eski kurallar, kaideler. Yönetim şekilleri." Yalan söylemiyordum, kitaplarda gerçekten temel olarak bunlardan bahsediyordu. Ruhanilikle ilgili bir sürü saçmalıkla doluydu çoğu, enerji, taşlar, tütsüler, pozitif ve negatif güçler yazıyordu. Aradığımın aksine canavarlardan çok savaşçılarla ilgili bilgilere yer verilmişti. Dediklerine göre DNA'larımız diğer insanlardan farklıydı. Onların göremediğini görüyor, duyamadığını duyuyor ve hatta koklamadığını kokluyorduk. Hislerimiz de aynı şekilde gelişmişti. Bu özellikler geliştirilebilir, kullanılmadığında da körelebilirdi. Ayrıca sıradanlardan daha hızlı, güçlü ve esnektik. Bütün bunlar süper insan olmamızı sağlayacak kadar büyük farklar değildi, en azından ben öyle değildim. Kitaplar çeşitli konuları ele alıyordu ve hepsini okuyacak vaktim yoktu. Hele düşüncelerden yaratıldığımızı açıklayan bir kitabı elimden nasıl attığımı bilemedim. Çakralar, ruh kanalları, dişi ve erkek enerjiler, geçmiş, diğer boyutlar, meditasyon, astral seyahat ve evet beni burada kaybetmişlerdi. "Sen bir sürü insan tanıyorsun değil mi Todd?"

   "Evet, işim yüzünden..." Çalışma sandalyesine otururken gömleğinin kollarını kıvırdı.

   "Sana bir isim versem, onun nerede olduğunu bulabilir misin?" Elini beni durdurabilmek için kaldırdı.

   "Angie, anne ve babanı bulmayı daha önce de denedim, biliyorsun ama üzgünüm."

   "Hayır, onları aramıyorum. Başka biri, Hunter Provan. Kuzenim. Onu aramayı hiç denemedik."

   "Provan ailesi hakkında düşüncelerimi biliyorsun, sen hariç hiçbir üyesini sevmiyorum ve bana verdiğin işe bak." Dedi hayal kırıklığına uğramış bir halde.

   "Hislerimiz karşılıklı. Bir dakika, sen biraz önce beni sevdiğini mi söyledin?" kurnaz bir gülümsemeyle ona bakıyordum. Başını kaldırırken yanakları kızarmıştı.

   "Alaycı Angie'miz geri dönmüş! Gidip diğerlerine haber vereyim de sevinsinler." Zıplayıp masaya oturdum, neşem yerine geliyordu. Ayağa kalktı, kaçar gibi merdivenlere döndü.

   "Soruma cevap vermedin?!"

   "Evet." Dedi topuklarının üstünde dönerken, ne yapacağını bilmez şekilde avuç içlerini havaya kaldırdı. "Evet, ben... Tabii ki seviyorum. Yoksa bu tavrına yıllardır nasıl dayanırdım." İşte bunu hiç beklemiyordum. "Bana bir baksana, bu kıyafetle, işte ne yapacağımı, sayılarla nasıl başa çıkacağımı biliyorum ama konu sana gelince... İyi olmanı istiyorum. Senin için endişeleniyorum. Marie ve Marlo da öyle." Dedi omuzları düşerken. "Senin için endişeleniyoruz."

ANGIEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin