15 - sana farkı sordum, şimdi söyleyecek misin?

41 6 26
                                    

"bunlara hiç gerek yoktu biliyorsun değil mi hyung?"

hyunsuk düz bir suratla söylendiğinde seunghun umursamazca market arabasına bakıyordu. market ve ev arası çok yakın olduğundan arabayı almalarına izin vermişlerdi —belki de tüm marketi satın aldıklarındandı— ancak şimdi asıl sorun tüm bu torbaları eve taşımaktı.

bir süre daha öylece dikildiler. hyunsuk onun titremesinin arttığını fark ettiğinde "önce taşıyabildiğimiz kadarını alıp çıkalım. üstüne bir şey giymen gerekiyor." dedi ve alabildiği kadar torba yüklenip kapının şifresini girdi.

seunghun arkasından takip etti. buraya koştururken aklı neredeydi bilmiyordu. temizlik yaptığı ev giysileriyle kendini dışarıya atmıştı.

asansörle dördüncü kata çıktıklarında hyunsuk torbaları dairenin önüne neredeyse fırlatıp çabucak şifreyi tuşladı ve seunghun'un takip etmekte zorlandığı bir hızda eve attı kendini. saniyeler sonra elinde kapüşonlu bir polarla dönmüştü. o sıra dairenin önüne yeni varan seunghun şaşkınca ona bakıyordu ancak soğuk baskın geldiğinde hemen alıp giydi.

"sen bunları içeri götür, askıdan herhangi bir mont al ve öyle aşağı gel. mont giymeden sakın çıkma hyung!" hyunsuk ciddiyetle söyleyip —biraz da sinirli görünüyordu— asansörle tekrar aşağı indi.

getir-götür işleri beş dakika kadar sürmüştü. en son boş market arabasıyla apartmanın önünde tekrar dikilir haldeydiler.

"öncesinde çok üşüdüğün için arabayı ben götürürüm. sen eve çık hyung."

seunghun bu sefer altta kalmak istemediğinden karşı çıktı. "koştururken yeterince ısındım. şimdi hiç üşümüyorum. arabayı bu hyung götürecek." ağzını aralayan hyunsuk'u görünce tekrar konuştu. "sen yemek yapmayacak mısın? hala bir şey yemedim."

hyunsuk bir ona bir de arabaya baktı. sonra kafasını sallayarak onayladı. "yukarı çıkıyorum o zaman."

esasında dolabı boş değildi, gayet de yemek yapabileceği malzemeler vardı ancak seunghun markette buluşmak istediğinde onu reddedememişti. tüm o gereksiz şeyleri arabaya doldurup neşeyle öderken de bir şey diyememişti. yalnızca bu kışın ortasında kolsuz bir tişörtle markete koştuğu için öfkelenebilmişti hyunsuk. ona montunu vermeyi teklif ettiğinde asla kabul etmemesine de sinirlenmişti.

bu düşüncelerle yemeği hazırladığında seunghun anca gelebilmişti. elleri doluydu.

hyunsuk şaşkınca ona bakıyorken aptal gibi sırıtıp "soju aldım!" dedi.

"hyung iki kişiyiz."

seunghun elindeki poşetleri köşeye bıraktı. "evet?"

üzerindeki montu çıkarıp kanepenin üzerine attığında hyunsuk bir şey demedi, iç çekerek mutfağa döndü.

yani, seunghun gerçekten açtı. masayı silip süpürüyorken ağzından tek kelime çıkmamıştı. hyunsuk onu izlerken doyduğundan suratında aptalca bir gülüşle öylece oturuyordu.

"bölüm birincisi olduğunu bilmiyordum hyung."

ağzındakileri yutup "ben de." dedi seunghun.

bu konuyla çok da ilgili görünmüyordu. genelde kendiyle alakalı şeyler söz konusu olduğunda çok ciddi biriydi seunghun, şu an ise sadece omuz silkiyordu. "bölüm başkanı odasına çağırıp söylediğinde öğrendim." diye açıkladı sonra.

hyunsuk 'hım'ladı. seoul'e geldiğinden beri insanların gerçekten de değişebileceğini fark ediyordu. kendisi bile aynı sayılmazdı.

"temizliği bitirdin mi peki?"

iyi ve güzel erkekler hep ağlarWhere stories live. Discover now