22 - beni onunla tanıştırabilirsin

46 6 22
                                    

"hasta olduğunu bilsem seni dışarı çağırmazdım." jinyoung sıcak çayı hyunsuk'un önüne koydu. "neden bana söylemedin?"

"zaten sık görüşmüyoruz hyung. hem çıkarken o kadar da kötü değildim." hyunsuk ellerini fincanın etrafına sarıp gülümsedi.

jinyoung ona çattığı kaşlarıyla baktı. açıkçası hyunsuk berbat görünüyordu. sağlam soğuk aldığı her halinden belliydi. bu görüntü baktıkça onu daha da kötü hissettiriyordu. "bu böyle olmayacak." dedi sonunda. "çayını bitirdikten sonra hastaneye gidiyoruz."

hyunsuk hemen "gerek yok!" diye karşı çıktı. "eve döndüğümde biraz uyurum, geçer."

"sen bile bazen aptalca konuşabiliyorsun..." iç çekti jinyoung. "öyleyse seninle geleceğim."

hyunsuk ona zahmet vermek istemese de sesini çıkarmadı. dediği gibi zaten sık görüşmüyorlardı ve şimdi sırf biraz soğuk kaptı diye jinyoung'la daha az vakit geçirmeye katlanamazdı.

"sıkıntı olmayacaksa..." diye geveledi.

daha sonra jinyoung ona çayını bitirmesini ve hemen döneceğini söyledi, on dakika kadar geçtiğinde elinde bir eczane poşetiyle hyunsuk'un karşısındaki sandalyesine dönmüştü.

"kalktığımızda birlikte alırdık, neden tek gittin hyung?"

"buradan direkt taksiye bineceğiz." jinyoung onun fincanına baktı. "bitirmişsin. gidelim."

söz konusu sağlık olduğunda soğukkanlı ve tamamen ciddi birine dönüşüyordu. hyunsuk onun verdiği bütün talimatlara ikiletmeden uyarken buldu kendini. taksi parasını bile ödeyemedi.

jinyoung eve vardıklarında hyunsuk'u ılık duş alması için banyoya gönderdi ve kendisi mutfağa geçti. önceki geldiği sefere nazaran etraf öyle kalabalıktı ki küçük çaplı bir şok yaşadı. neden bu kadar çok şey aldığını düşündü, kıtlık mı çıkacaktı?

zar zor çorba malzemesi çıkarıp tezgaha geçtiğinde köşedeki kırık kahve makinesine kaydı gözü, sonra iyice temizlenememiş kahve lekelerine. mutfak bu haliyle ona seunghun'u hatırlatmıştı; gereksiz alışveriş, sakarlık ve baştan savma iş.

bir iç çekmeyle kafasını sallayıp çorbayla uğraştı. tencereyi ocağa koyduğunda hyunsuk duştan çıkmıştı.

"kalın bir şeyler giyme!" diye seslendi ona.

"tamam!" diye karşılık verdi hyunsuk odadan. daha sonra ince bir uzun kollu ve eşofmanla jinyoung'un yanına mutfağa geldi.

kendini gayet iyiymiş gibi göstermeye çalışıyordu ancak tamamen başarısızdı. zaten bir süre sonra kafasını taşıyamayıp masaya bıraktı. son zamanlarda taşıması güç bir şey haline gelmişti. kafası.

jinyoung arkasını dönüp onu gördüğünde "odaya git." dedi. "uzanman lazım."

"burada tek kalacaksın." diye sızlandı hyunsuk. "ben iyiyim hyung."

jinyoung küçücük acıya yaygara koparanları sevmediği kadar berbat bir şekilde 'iyiyim' yalanları söyleyenleri de sevmiyordu. fiziksel acıda abartıya ya da yalana gerek yoktu, bu insanların derdi neydi cidden?

kaşlarını çatıp hyunsuk'un kollarından tuttu ve odaya sürükledi onu.

"yatağa gir. sakın yorganı üzerine çekme." ona bakmadan söylenip önce perdeleri sonra da camlardan birini açtı. "oda biraz havalansın. geldiğimde camı kapatacağım. üşüsen de dayan olur mu?

hyunsuk kafasını salladı. dizlerini göğsüne çekerek kıvrılmıştı. şimdi tüm o iyiyimler yok olmuştu. gözlerini açık tutamıyordu bile.

jinyoung ona yaklaşıp soğuk elini alnında bekletti bir süre. o sıra hyunsuk'un yaralı dudağına çarptı gözü. iyileşmek üzere olduğu için dikkatli bakmayınca belli olmuyordu. kaşları çatıldı ama çabucak topladı kendini.

iyi ve güzel erkekler hep ağlarWhere stories live. Discover now