17 - seni onunla tanıştıracağım

26 6 9
                                    

seunghun eve döndüğünde jinyoung'un çoktan gelmiş olduğunu yanan ışıklardan anladı. etraf da toplanmıştı.

"jinyoung-ah!" diye seslendi neşeyle. üzerindeki montu çıkarmadan salona koşturdu. jinyoung her zamanki gibi köşedeki masada oturmuş notlarıyla uğraşıyordu. seunghun'u görünce kalemini bırakıp ona baktı. gözlerinin altları çökmüş, yanakları incelmişti.

seunghun alt dudağını büküp ağlamaklı bir ses çıkardı, sıkıca kucakladı onu. "sana düzenli yemek ye demiştim, neden bu kadar zayıfladın?" kolları belini öyle rahat sarmıştı ki verdiği his güzel olsa da can sıkıcı bir durumdu.

zar zor nefes alan jinyoung "dersler yoğundu." diye geveledi. yalan sayılmazdı ama iştahının olmamasının tek sebebi dersleri değildi.

seunghun kollarını gevşetip jinyoung'la yüz yüze geldi. "öyle olsa bile yemek yemen gerekiyor." dedi ciddiyetle. "şimdi gidip yemek hazırlayacağım."

jinyoung anında "gerek yok!" diye karşı çıktı.

"merak etme bu sefer tarifin dışına çıkmayacağım." seunghun güldü. "o sırada neyle uğraşıyorsan bitir ve birlikte yiyelim."

"tezgahta çalışacağım."

"tabureler sırtını ağrıtmıyor muydu?"

jinyoung kaşlarını çattı ve seunghun'un kollarından kurtulup notlarını toplamaya başladı. eğer onu gözetlemezse tüm malzemelerin yemek yerine çöp olacağını biliyordu.

ancak bu sefer seunghun inanılmaz derecede dikkatli ve özenliydi. jinyoung çok geçmeden onu izlemeyi kesip tamamen notlarına vermişti kendini.

kafası bir şeyler almayı bırakana kadar o rahatsız taburede ders çalıştı. belli bir noktadan sonra ise iç çekip vücudunu esnetti. ayaklandığında "bitirdim, yardım edeceğim." dedi seunghun'a.

"hayır. kafanı dinlendir biraz." seunghun onun yardımını reddettikten sonra şevkle yaptığı işe döndü.

jinyoung yerine geçmedi. buzdolabına yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturdu ve seunghun'u izlemeye başladı.

"o havuçları keserken ne düşünüyorsun cidden?"

suratındaki ifadeden habersiz olan seunghun sesi duyunca kesme tahtasındaki bakışlarını ona çıkardı. "ne?"

jinyoung güldü. "kavga ediyor gibisin. havuç sevmiyorsun bile, uğraşma onlarla."

seunghun kafasını iki yana sallayıp kalan havuçları da doğradı ve küçük bir kaseye koydu onları. sonra jinyoung'a uzattı. "ben yemeği tabaklara koyarken bunları ye. gözlerindeki ışık sönmüş belki geri getirirler."

afallayan jinyoung bir süre kaseyi almak için herhangi bir girişimde bulunmadı. tam olarak seunghun'a ne olduğunu düşünüyordu, neden huyu olmayan şeyler yapıyordu?

kaseyi alıp tabureye döndüğünde gözleri hala onun üzerindeydi. normalde de jinyoung'a karşı çok iyiydi ama bu sefer hiç takılmayacağı şeyler hakkında konuşup bu yönde eylemlerde bulunuyordu.

geçen sene final döneminde jinyoung yorgunluktan bayıldığında seunghun'un tek yaptığı endişeden deliye dönmek olmuştu. bunun yanında durmaksızın biraz dinlenmesi için jinyoung'un başının etini yemişti ancak bunun için hiç de kolaylık sağlamamıştı ona. yani, sonucunda jinyoung dinlenememekle kalmamış üzerine daha da yorulmuştu. o dönem sadece susması için nasıl yalvardığını hala hatırlıyordu. jinyoung'un sorumlulukları ve onların getirileriyle bir sorunu yoktu, bir şekilde baş edebilirdi ama seunghun sadece endişe duyup onu bunaltarak işleri her zaman daha da zorlaştırıyordu.

iyi ve güzel erkekler hep ağlarTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon