35 - rüzgar çanı mı? güzel görünüyor. alalım.

31 5 24
                                    

"hepsinin farklı renk olması konusunda kararlı mısın?" jinyoung pes ederek sordu.

başta üç kişi oldukları için temizliğin o kadar da yorucu olmayacağını ve vakit almayacağını düşünmüştü ama o sıra seunghun'u tamamen unutmuş olmalıydı. tüm öğleden önce bir de onunla uğraşmışlardı ve alışveriş için artık hali yoktu.

hyunsuk daha canlı görünse de aynı şekilde yorgundu. seunghun neşeyle kafasını sallayıp farklı renklerdeki minder kılıflarını market arabasına dolduruyorken iç
çekmekle yetindi, jinyoung'a bir bakış attı. "iyi misin?"

jinyoung elini sallayıp "iyiyim." diye mırıldandı. sızlanıp şikayet edecek gücü bile yoktu.

biraz sonra hyunsuk arabayı iteklemeye ara verip jinyoung'u yanına çekti ve kendisine yaslanması için kolunu omzuna sardı. jinyoung ses etmeden ağırlığının birazını ona bıraktı. kafasını omzuna yasladı ve bitik halde adımlarını hyunsuk'un adımlarına uydurdu.

seunghun önlerinde neşeyle yürüyor, raflardaki ürünleri inceliyor ve düşündükten sonra yerlerine koyuyordu. ilgisini çeken bir şey olduğunda inceleme süresi uzuyordu ancak ihtiyaçları olmadığına karar verip sonunda geri bırakıyordu.

"önceden olsa gördüğü her şeyi almak isterdi." jinyoung hafif bir gülüşle söyledi. "onunla alışverişe çıkmaktan nefret ediyordum."

"balkondaki tüm ıvır zıvırları o aldı değil mi?"

jinyoung onaylar biçimde 'hım'ladı. geçmişte seunghun'un anlık heyecanla satın alıp kullanmadığı her şey paketlenip balkona kaldırılmıştı. büyük bir alandı ve tıka basa doluydu. hyunsuk bile bunun israf olduğunu düşünmüştü.

"peki buna ne dersiniz? bence gerçekten lazım!" seunghun elinde çok değerli bir şey tutuyormuş gibi ciddiyetle onlara gösterdi. jinyoung'un neredeyse bayılmış halde hyunsuk'a yaslanmış olduğunu fark ettiğinde ise kaşları havalandı. "neden ölüyormuş gibisiniz?"

"sen yorgun değil misin?" hyunsuk samimi bir şekilde sordu. jinyoung konuşmaya yeltenmedi bile, sadece iç
çekti ve kafasını biraz kaldırdı.

"yoo, değilim." sonra duraksadı. "yorgun musunuz?" bariz olsa da sordu.

"biraz mola verip kafeteryada bir şeyler içebiliriz, olur mu?" hyunsuk önerdiğinde jinyoung bunu bekliyormuş gibi "olur!" diye atıldı. sonra seunghun'a verdi dikkatini. "rüzgar çanı mı? güzel görünüyor. alalım."

seunghun hayretle jinyoung'a baktı. "gerçekten mi?"

"evet, gerçekten."

hyunsuk gülmemek için kendini tuttu. seunghun şüpheli bakışlarını jinyoung'dan çekmeden çanı dikkatle arabaya koydu. "yorgun olduğunuz için bunları ben devralıyorum." arabayı hyunsuk'tan alırken söyledi. "halledip geleceğim, siz kafeteryaya geçin."

ödemeyi bölüşmek isteyen hyunsuk ağzını aralamıştı ancak seunghun garip bir ifadeyle jinyoung'u işaret ettiğinde vazgeçti. bunun yerine daha sonra balkon için bir şeyler almaya karar verdi ve çoktan bir köşeye çökmüş jinyoung'un yanına gitti. onu kaldırıp elini tuttu. "hyung birazdan gelecek, biz gidelim."

yazlıkta yaşadağı zamanlarda bile hyunsuk ara sıra merkezde bulunan ikea'ya gider, tek başına dolaşır ve kafeteryada bir şeyler yiyip içtikten sonra eve dönerdi. o anlarda yalnız olmasını hiç dert etmezdi, bunu düşünmezdi bile. ancak şimdi koca mağazayı birlikte gezmişlerdi. kafeteryada jinyoung'laydı, seunghun da yakında yanlarında olacaktı. tüm bunların farkındalığı suratına çarptığında önceki haline üzülmekten kendini alamadı.

iyi ve güzel erkekler hep ağlarWhere stories live. Discover now