İş meselesi...

1.3K 116 65
                                    

Şirkete geçtiğimde ofisimin bulunduğu kata çıktım. Çizimlerle uğraşmam gerekti, bugün yorucu bir gün olacağa benziyor.

"Günaydın, Alp Bey."

Adımlarımı yavaşlatıp başımı çevirdim. Kafam dolu olunca gözüm hiçbir şey görmüyor.

"Günaydın, Türkan hanım. Nasılsınız?"

Yüzündeki gülümseme eşliğinde yerinde kıpırdandı.

"Teşekkür ederim, Alp Bey. İyiyim siz nasılsınız?"

"Ben de iyiyim. Her şey yolunda değil mi? Bir sıkıntı yok?" dedim gülümseyerek. Türkan hanım donanımlı ve benim daimi sekreterim.

"Her şey yolunda. Sağ olun. Ben sizinle bir konu hakkında konuşacaktım."

"Doğum izni için mi? Bence de bir an önce izne çıkmalısınız. Kendinizi yormayın daha fazla. Bebeğinizin ve sizin sağlığınız her şeyden önemli."

Mahcup hâlde bana bakıyordu. Derin nefes alıp verdim. O sırada heyecanla konuşmaya başladı.

"Gelecek hafta izne çıkmayı düşünüyorum, Alp Bey. Hem o zaman diliminde sizinle ilgilenecek sekreter bulursunuz, diye düşündüm. Ben kendimi iyi hissediyorum."

Başımı salladım. Evet, sekreter meselesi var bir de. Gencay'la konuşsam iyi olacak. Türkan hanıma bakmayı sürdürdüğümde memnun hâlde başını salladı. Gülümsedim.

"Tamam, Türkan hanım. Siz nasıl isterseniz. Kolay gelsin."

Ofisime geçtiğimde üzerimdeki ceketi çıkartıp dönen sandalyenin başına astım. Çizimlere göz gezdirerek yerime oturdum. Yetişmesi gerekiyor.

"Günaydın, Türkan hanım. Bebek nasıl, uslu duruyor mu?"

Gencay...

Şirketin enerji deposu da geldiğine göre güne başlayabiliriz. Ulan bu kadar enerjiyi nerden buluyor? Kardeşim benim.

Ofisin cam duvarlarından sırıtan yüzünü görebiliyordum. Kapıyı tıklatıp içeriye geçti. Güldüm.

"Günaydın Alpcik. Keyifler nasıl?" deyip sandalyeye oturdu.

"Günaydın. İyiyim kardeşim sen?"

"Valla benden iyisi yok. Bu akşam yengeni yemeğe çıkaracağım. Şu işleri halledeyim, erkenden çıkmayı düşünüyorum. Bi üzerime çeki düzen veririm." deyip arkasına yaslandı. Ulan.

"Tutmayalım o zaman seni. Sonra turtana geç kalma."

Güldüm. Kahkaha attı.

"Lan size de alıştırdım ya helal olsun bana. Ah turtam, özledim."

"Ne demezsin." diyerek elimi salladım gözlerim çizimlerdeyken.

"Sen beni bırak da dün ne yaptınız? Baş başa kalabildiniz mi?"

Hararetli konuşmasına göz devirdim. Mal.

"Herkes kendi yoluna gitti. Bir şey olduğu yok."

Kahkaha attı.

"Oğlum aynı yere gidecektiniz zaten. İlk kim gitti bari." deyip tekrar kahkaha attı. Ulan.

"Kızın sınırları var oğlum. Rahatsız oldu. Hem sen de yenge deyip durma kıza. Kendisi söyledi, demesin diye-"

"Ulan yenge. Naz yapmanın zamanı mı?"

Kaşlarımı çattım. Gözlerini devirip yerinde dikleşti.

"Oğlum senin iyice kafa gitmiş. Kız yanında nasıl mutluydu, görmedin mi? Kızın gözlerinin içi gülüyordu. Kıza açılsan-"

"Gencay kız başka dertlerle uğraşıyor. İş, ev-"

Durdum. İş?

"Gencay gelecek hafta Türkan hanım doğum iznine ayrılıyor. Sekreter bulmam gerek."

Gözlerini devirdi.

"Tamam, buluruz."

Acaba Farah hangi bölüm okudu?

"Alpcik ne düşünüyorsun bakalım?"

Dalgınca başımı kaldırdım. Sırıtarak bana bakıyordu. Ne var bakışı attığımda arkasına yaslandı.

"Yenge ne işle meşguldü, Alpcik?"

Ulan.

"İş arıyordu-"

"Lan sekreteri bulduk. Her şey programlanmış gibi. Bir yıla kalmaz eveririz de sizi." deyip güldü. Geri zekalı.

"Oğlum evlilik lafından başka bir şey bilmez misin sen?"

Sırıtarak ayağa kalktı.

"Hele siz evlenin, yeğen diye başınızın etini yiyeceğim."

Elime geçen dosyayla toz olmuştu. Ulan.

...

Arabayı park edip arkama yasladım. Bugün düşündüğüm gibi yoğun geçmişti. Tutulan boynumu dinlendiriyorum.

Kulağıma gelen sesle sıçradım. Biri art arda arabanın camına vuruyordu. Hava karardığı için doğru düzgün de göremiyorum ki. Camı indirdim. Velet.

"Nasılsın abi?" dedi sırıtarak. Saçını karıştırıp gözlerimi kıstım. Gülüyordu.

"Yorgunum velet. Evine gitsene."

"Eve gidiyorum zaten. Sana bir şey diyecektim."

Konuşmasını beklerken başını arkaya çevirdi. Dudaklarımı aralayacağım vakit alel acele konuşup yanımdan ayrıldı.

"Farah abla geliyor."

Başımı camdan uzattım. Kaldırımdan bu tarafa döndü. Aklıma gelenle alel acele arabadan indim. İş meselesi...

"Farah!"

Dalgınca bana döndü. Çatılı kaşlarıyla bana bakıyordu. Sonra hemen yüzüne gülümseme yerleştirdi. Kolundaki çantayı eline alıp bana doğru gelmeye başladı. Hissettiğim kalp atışlarımla yutkundum. Ne oluyor lan bana.

"Merhaba. Yorgun gözüküyorsun."

Başındaki mor şal ve üzerindeki şık siyah elbise ile gözlerimi ondan alamadım. Ona bakarken çatılmış kaşlarını fark etmemle irkildim. Kendine gel.

"Beni duyuyor musun?" deyip eski haline döndüğünde başımı salladım.

"Dalmışım yani kafam-"

"Hâlâ işte kalmış aklın demek ki. Yaa ne oldu biliyor musun?" dedi heyecanla. Başımı iki yana sallayıp gülümsedim.

"İş buldum! Sekreterlik iş ilanlarına bakmıyacağım artık. Nasıl mutluyum, nasıl. İş görüşmesinden geliyorum. Yani anlayacağın, karşında çalışan biri var artık." dedi gülerek. Gülümsemeye çabaladım. Ulan.

"Sevinirsin sanmıştım, ruhumu çektin mübarek!"

Sözleri üzerine yüzüme gülümseme yerleştirip dudaklarımı araladım.

"Sevindim tabii kızım. Ne deyim, hayırlı olsun."

"Sağ ol." dedi gülerek. Sonra gözlerini bir yere odakladı. Gözlerinin baktığı yeri takip ettiğimde kravatımı gördüm. Mor kravat...

"Uyumlu olmuşuz, şuna bak."

Heyecanla gözlerini gözlerime çevirdi. Çok tatlı lan.

"Ulan çok uyumluyuz." dedim gülerek. Güldü. Gözleri apartmana gittiğinde kendimi kötü hissettim. Gidecek.

"Yarın işe başlıyorum, Alp. Sevincime ortak olduğun için teşekkür ediyorum. Zaten yorgunsun, daha fazla bekleme, git evine." dedi kızar gibi yaparak. Güldüm.

"Tamam. Görüşürüz."

Asker selamı verip gözlerini kısarak konuştu.

"Görüşürüz komutanım!"

Güldüm. Ulan.



Perde Where stories live. Discover now