A- XVI

69 12 19
                                    




Keyifli okumalar...

1 hafta sonra...

Oğuz, hep yaydığı pozitif enerjisi ve neşesiyle ailemize heyecan katmış ve hepimize birer birer iyi gelmişti. Son bir aydır yaşadıklarım zaten hiç kolay ve yenilir yutulur cinsten değildi. Öyle ki Oğuz'a her şeyi hiçbir detayını atlamadan anlattığım gece, ağlaya ağlaya uyuya kalmıştım. Sindirememek, hazmedememek ve sürekli bir sorgulayış içerisinde olmak yoruyordu. Beni tek yoran bu kez sadece ben değildim üstelik. Babam da Baran da beni anlamıyordu.

Ne babam vazgeçiyordu inadından ne de Baran.

Birisi davadan vazgeçmem diye sayıklıyor, diğeri ayrılmam için baskı uyguluyordu.

Lakin bu süreçte Oğuz'un söyledikleri beni bataklığımdan bir nebze de olsa kurtarmıştı. Demişti ki, "Bu bahsettiğin adam Baran ve ailesinden korkuyorsa, Baran ve ailesi güçlüdür Tanem. Kendilerini korumayı bilirler. Dokunamaz kimse size. İçini ferah tut. Baran'a bir şey olma ihtimali olsa şimdiye kadar olurmuş. Baksana, adam önceden tanıyormuş zaten Baran'ın babasını."

Haklıydı. Zaten Baran'a bir haftadır küs kaldığım için kalbimin üzerinde gezinen kara bulutlardan pek muzdariptim. Kapıdan içeri girse boynuna sarılıp, küslüğümi bitirebilirdim. Onu, kimseyi özlemediğim kadar özlüyor ve kimseyi istemediğim kadar istiyordum.

Ama babam... Baran'ı istemiyordu. Günlerdir içimi yiyip bitiren ve beni Baran'dan uzaklaştıran asıl mesele de aslında buydu. Babama resti çekemiyordum.

"Fıstığım! Bak sana fıstıklı dondurma getirdim." diyerek bahçeye daldı Oğuz. Göz yaşlarımı hızlıca sildim. Elindeki kaseyi aldığımda, gülümsemeye çalıştım. Keşke Baran da şu an burada olsaydı ve fıstıklı dondurmadan yeseydi.

"Yeter ama ya," dedi. Sıkılmasını ve hatta benden bıkmasını anlayabiliyordum çünkü geldiğinden beri derdimle boğmuştum onu. İstanbul'a gezmek için gelmişti ama bir haftadır çıkabildiği tek yer bizim mahallenin denize açılan çıkmaz sokağıydı. Oraya bile benle gitmişti. Zeynep adında konuştuğu bir kız vardı ama benim yüzümden onunla buluşmaya da gidememişti. Of! Kendi derdimle herkesi meşgul ediyordum yine! "Gel seninle bi' plan yapalım!"

"Ne planı?" dedim, merakla. Karıştıra karıştıra çorba ettiğim fıstıklı dondurmaya bakarak gözlerini devirdi.

"Sen bu Baran'ı seviyor musun?" dedi, dümdüz.

"Tabii ki!" dedim, kendimden emin bir sesle. Bu da soru muydu?!

"Onunla bi' ömür beraber olmak istiyor musun?!" diye sordu. Bu kez ses tonu öylesine coşkulu ve gürdü ki gaza gelmiştim.

"Ona da tabii ki diyorum!" diye bağırdım, bir an. Sonra sesimin desibelini fark ettiğim için, sustum.

"Yani evleneceksiniz günün birinde?" dedi.

"Evet, evet, evet!" dedim bu kez, neredeyse cümle aleme duyurmak istercesine.

"E o gün bugün olmasın mı be kuzen?! Yaz bitmeden şöyle bi' yıldırım nikahı kıymasın mı benim kuzenim?!" dedi. Ayağa kalktığında kendinden emince ve dimdik karşımda durdu.

"Kıysın be!" dedim. Ben de ayağa kalkmıştım. "Evet lan! Evet! İşte bu."

Omuzlarımdan tutarak beni öne doğru itti. "Tamam o zaman! Koş sevgiline! Nikah günü alalım de!"

avukat beyWhere stories live. Discover now