11. AÇIĞA ÇIKAN GEÇMİŞ

110 89 1
                                    


Oldu gibi ya. Oldu oldu. Hatta çok güzel oldu. Siz okuyun bende yazmaya devam edeyim. Bu arada Huri Nur Oktay'a ve Elanur Kaya' ya teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

Depodan uzaklaşalı on dakika olmuştu ki patlamanın sesi kulaklarımıza kadar geldi. "Tekrar görüşelim kardeşlerim" diye mırıldandım.

"Birşey mi dedin" diye soran Muray'a başımı sağa sola sallayarak cevap verdim. "Nereye gidelim?" diye sorduğunda "Evime" dedim. Dikiz aynasından şaşkınlıkla bana baktı. "Bana bu kadar güvendiğin bilmiyordum" dedi gülümseyerek. "Bende" diye mırıldandım.

Artık vazgeçmiştim, kendimden, intikamımdan, herşeyden.

Ona evimin adresini verdiğimde kafamı cama doğru yasladım. "Onlar iyi olacak değil mi?" diye sordum Muray'a bakarak. Dikiz aynasından bana birkaç kez baktıktan "Güvende ve iyi olacaklar merak etme" dedi. "Nasıl?" diye sordum fakat hemen vazgeçip "Ya da söyleme boşver" dedim.

Bir buçuk saatin sonunda evime varmıştık. Muray'a burada beni beklemesini veya isterse gidebileceğini söyledim ve o beklemeyi seçtiğinde evimin kapısını açıp içeriye girdim. "Hoşgeldin abla!" diye yankılandı kulaklarımda küçük bir kız çocuğun sesi. "Hoşgeldim güzelim" diye mırıldandım ve vakit harcamadan yatak odama girdim.

Tavandan duvarlara, yataktan dolaplara, zeminden lambalara kadar heryer simsiyahtı. Sağda ve solda iki büyük dikdörtgen pencerelerden vardı. Sağı ve solu ayıran şey ise gömme kitaplıktı. Siyah yatağımın baş ucunda siyah bir komodin ve onun üzerinde de siyah bir gece lambası vardı.

Hemen gardolabımdan siyah bir paraşüt pantolon ve beyaz bisiklet yakalı bir t-shirt alıp banyoya girdim. Kısa bir duş aldıktan sonra temiz olan kıyafetlerimi alıp giydim. Bacağımda ki yarayı bir sargı bezi ile güzelce sardım.

Şubatın ortalarındaydık. Beyaz bir çorap giydikten sonra hemen aşağıya indim. Siyah kapının yanında ki siyah ayakkabı dolabından siyah bir ayakkabı alıp giydim. Çok mu fazla siyah vardı? Aman ne güzel işte! Askılıdan, siyah, üstünde yeşil-beyaz harflerle NEW YORK CİTY yazan oversize bir ceket alıp giydim ve evden çıkıp kapıyı kapattım. Bu sefer arka koltuğa değilde ön koltuğa binmiştim.

Derin bir nefes alıp ortak evin adresini verdim. Bulan bulmuştu artık. Yol boyunca hiç konuşmadık. Hoş zaten konuşulacak ne var ki? Ortak eve geldiğimde arabadan indim. Benim inmemle Muray'da indi. Onu arkamda bırakıp yürümeye başladım ve o da arkamdan yürümeye başladım. Beni arkamdan vurması umurumda bile değildi.

Evin kapısını açtığımda içeride güzel yemek kokuları geliyordu. Mutfaktan başını uzatan kişi Berk'ti. "Ah demek hastaneden çıktınız" dedi gülümseyerek. "Azra ve Asel nerede?" dedi Muray'a kaşları çatık bir şekilde bakarak. "Gelirler birazdan" dedim ve odama doğru çıktım. Muray peşimden gelip gelmeme konusunda kararsız kaldı fakat sonradan peşimden geldiğinde ona mutfaktan birşeyler yemesini ve banada almasını söyleyip onu mutfağa gönderdim.

Odama girdiğimde ilk işim defterimi aramaktı. Onu bulduktan sonra bir sırt çantası elime aldım ve defteri onun içine koydum. Gardolapbumun gizli bölmesinde ki kasayı açıp içindeki bütün paraları da çantamın içine koydum. Unuttuğum birşeyler varmı diye iyice düşündükten sonra eksik birşey olmadığının kaanatine varıp odamdan çıktım. Salonda oturan Muray beni gördüğünde elindeki saklama kapları ile ayağa kalktı.

Hiçbir şey demeden kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açmıştım ki "Nereye?" diye sordu Berk. Ona cevap vermeden dışarıya çıktım ve Muray'da çıktıktan sonra kapıyı Berk'in gözlerinin içine bakarak kapattım. Berk olanları kaşları çatık bir şekilde izliyordu. Arabaya doğru yürüdüm ve ön koltuğa bindim. Patikadan tam çıkarken onları gördüm.

Ateş'in Gölge'sinde ki Karanlık Where stories live. Discover now