Bölüm2°Kaptan Kanca

5.1K 558 182
                                    

Üvey annem kafeteryamı elimden almak için fırsat kolluyordu, ve ben oturmuş 'Acaba bugün depoya hangi eşyamı götürsem?' diyordum.

Şöyle mantıklıca bir düşününce, gizli depo işinin bende takıntı yaratıp yaratmadığını çözmek istiyordum. Ancak kafamdaki labirentin duygularımı ve fikirlerimi engellediğini de düşünmeye başlamıştım.

Dün, akşam saatlerinde bulduğum mektubu mu almalıydım? Yoksa kitaplığımdaki okunmayı bekleyen kitaplardan birini mi?

'Neden ikisini de almıyorsun' sorusunu soracak kadar zeki olabilirsiniz. Ama bende bir o kadar takıntılı ve hesaplıyım. Her gün için ancak bir eşya. Kural bu,

"Bana biraz para bırak! Neredeyse giyecek hiçbir şeyim yok!" üvey annemin sesli söyleminin hemen ardından kendiyle konuşurcasına kısık bir söylem daha duyuldu. "Ah, o kafeterya bana kalacaktı ki, sen o zaman gör paraları."

Aslına bakarsanız yanılıyordu. Sırf para ve daha fazla para uğruna benim -isimsiz- kafemden herkesi soğutacak hareketler yapardı. Örneğin ucuz mal alıp pahalıya satar, kitapları kiralar ve büyük olasılıkla da batardı.

O yüzden, yanılıyordu. Yine, birçok konuda olduğu gibi..

Ansız bir seçimle, dün ki mektubu trençkotumun cebine atıp kitabı da rafına geri kaldırdım.

"Ne kadar lazım?" dedim. Her ne kadar bir oda dolusu kıyafeti olsa da, bilmiyorum.. Ona para vermek için bir sebep bulamıyordum. "Hımm, mesela iki ve iki adet sıfır rakamlarının yazılı olduğu bir kağıt olabilir."

Pekâla, eğer üvey annem iki yüz lira isteseydi, o parayı bırakacaktım. Ama üvey annem, iki yüz lira istemedi. O; iki, ve iki adet sıfır rakamının yazılı olduğu bir kağıt istedi.

🍎

Yaza yavaş yavaş girdiğimizden dolayı her okul çıkışı olan yoğunluk, bugün birkaç katına çıkmıştı bile.

Siparişleri zar zor yetiştiriyor, kahve ve çay için sinir bozucu bir şekilde insanları bekletiyordum. Hatta şu an o nefret ettiğim lokanta oyununun içindeymişim gibi hissediyordum.

"Balın nerede? İşler pek yolunda değil gibi görünüyor." diyen Arya da sınıf arkadaşlarını bekletmekten pek memnun değil gibiydi. "B planı" diye mırıldanırken, Arya'nın siparişlerini teslim ettim.

Bir sonraki müşteri istediklerini söylerken, ben de tezgahın altından telefonumu çıkarıyordum. Kişiler arasından Ferman'ı bulup arama tuşuna bastım. Telefonu omzum ve kulağım arasına sıkıştırırken müşteriden de ne istediğini öğreniyordum.

Bir pasta ve meyve suyu istediğinden kolayca işimi halledebilmiştim.

"Alo?" telefondan yükselen sesi hiç bekletmeden aynı şekilde karşıladım. "Ferman, hâni şu senden bir iyilik hakkım vardı ya?" iç çektiğini ve homurdandığını duysam da bana borçluydu.

"Hemen Kafe'ye gel." oflaya puflaya da olsa kabul eden arkadaşımı beklemeye başladım.

🍎

Balın'ın yerini alan Ferman, bana ne kadar büyük bir yardımının dokunduğunu fark ediyor muydu acaba?

İnsanlar siparişleri ile masalara çekilmiş, kahkahalar eşliğinde yemeklerini yeyip güzel zaman geçiriyorlardı. Ben ve Ferman ise yere yığılmış dinleniyorduk.

"Balın'a ne diye izin veriyorsan? Bırak çalışsın işte." Ferman'ın dediğine gülüp geçerken, Kafe zili duyuldu ve ben ayağa kalkıp gelen kişiye baktım.

Benim gibi tüm Kafe susarak yeni gelen o adama bakıyordu.

Birkaç saniye öylece bakıştıktan sonra, bu sefer Kafedeki tüm gözler bana döndü. Sonuçta kimse, sağ eli kesilmiş birini beklemiyordu.

Adam birkaç saniye bana baktıktan sonra yere yığıldı, ve kan parkeler arasından akıp tezgaha ulaştı.

🍎

İnsanlar çığlıklar eşliğinde kafeteryadan çıkmaya çalışırken, elsiz adamın üzerinden atladıklarını fark etmiyorlar mı?

Koşarak masa örtülerinden birini aldım ve hızlıca baygın adamın kesik elini sarmaya çalıştım. Kan akıyor ve durmuyordu.

Bileklerime kadar kanlar içerisinde kalmış ellerimle, başka bir masa örtüsüne uzandım. Ben adamın bileğini sarmaya çalışırken Ferman'ın sesi duyuldu.

"Tek eli kesilmiş bir adam var. Adres.." o adresi verirken, heyecan ve korkunun birbirine karıştığı vücudum dakikalar önce titremeyi kesti.

"Ferman?" dedim, baygın adamın yanından ayrılıp yerde gerilerken.

"Evet?" dedi, sorarcasına.

"Sanırım bunun olacağını biliyordum." omzumun üzerinden Ferman'a baktım. O da durmuş öylece bana bakıyordu.

🍎

Pekâla, şu olayı bir netleştirelim. Kapının önünde bulduğum mektupda, Pamuk Prenses'in çalıştığı yere bir yabancının geleceğinden bahsediliyordu. Teknik olarak ben bir masal karakteri değilim. Prenses, hiç değilim.

Eli kesilen yabancının Kafe'ye gelmesinin ardından birkaç saat geçmişti ki, ambulans gelip yabancıyı götürdü. Benden, ona bir şey olursa diye numaramı aldılar. Kafe sahibi ben olduğumdan ve yahut onu bulan kişi sayıldığımdan 'Acil Aranacak' olan şanslı kişi de ben olmuştum.

Pamuk Prenses Bir KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin