Bölüm5°Yakışıklı Prens

3.1K 425 62
                                    

Set It Off - Wolf In Sheep's Clothing (feat. William Beckett)

Işıkları yakmadım. Yarım saat olduğum yerde öylece donakaldım. Ayağa kalkamıyor veya kendimde kalkma cesareti bulamıyordum. Işıkları açmak ise çok daha manyak bir konuydu. kafemde neler olmuştu? Düşündüm, düşündüm ve düşündüm. En korkunç senaryoyu düşlüyordum ki, o senaryoya hazırlıklı olabileyim. Hiçliğin ortasında, öylece düşündüm.

Bi' zaman sonra titrediğimi fark ettiğimde korkuyu yenmek adına ayaklandım. Cebimden telefonumu çıkardım ve fenerini açtım. İlk olarak ışığı yere tuttum, çünkü göreceğim şeyden korkuyordum.

Aniden gelen ciddi bir duruş ve meraklı bir ifade aradım içimde, ardından ışığı yavaşca o tarafa tuttum. Yerde yatan cesedin cansız gri gözleri benimkilerle buluştu. Işığı sadece yüzünü görebilecek kadar tutuyordum ama ne yazık ki yerde bir yüz bulamıyordum. Sadece yuvalarından fırlamak üzere derisine yapışmış bir çift gri göz ve tıpkı benimkiler gibi siyah saçlar. Yüzün geri kalanını incelemeye çalışmadan, öylece bekledim. Ta ki telefon parmaklarımın arasından kayıp yere düşene kadar.

O saniyelik anda bedenin tamamı göründü. Kendimi yere bırakıp ayaklarımı toplayarak öylece kafamda beliren o görüntü ile savaş vermeye başladım. Pamuk Prenses gibi giydirilmişti ve kızın bedeninde hiçbir yaranın olmaması cinayetin canilik seviyesini biraz daha arttırıyordu. Yani kurban yüzü ezilerek vahşice öldürülmüştü ve kıyafetleri.. Bunu daha sonra düşünmeliydim. Bu tehdidi daha sonra düşünmeliydim!

Sırtüstü yere düşen telefonumun ışığı hafifçe parlarken, gözlerim hâlâ bedenin olduğu karanlık noktaya odaklanmıştı.

Yerdeki telefonu hızlı bir hareketle kapıp, sindiğim duvar kenarında tekrar yerimi aldım. Şoktan dolayı oluşan ani unutkanlık ile hedefimin ne olduğunu birkaç salise hatırlayamasam da sonradan kişilerime girip, Esin'i aradım.

Bir dakika, ne diye Esin'i arıyordum?

Aptal, aptal, aptal..

"Polis! polis, aggh!" hızla, Esin henüz telefonunu açmadan aramayı sonlandırıp bu sefer de polisi aradım.

🍎

Yılan, benden uzaklaşıp gittiğinde.. Üzerimdeki tüm etkisi de kaybolmuştu. Geçmişin beni etkileyememesi ne büyük nimet!

Şokta olduğum için -Yani aslında değildim, şok anı geçtiğinde geride önemli bir şey kalmıyordu sonuçta. - omuzlarıma yeşil bir battaniye atmışlardı. Gözlerimin önünde ara ara beliren gri gözler yerini bir çift yeşile değiştirdi ve karşımda birinin olduğunu ancak bu şekilde anlayabildim.

"Konuşmak ister misin?" zihnim tamamen açıldığında "Belki?" diye mırıldanmıştım. Karşımdakine kısmen 'Bir şeyler sormak istediğini biliyorum ama cidden, şimdi mi?' demek istiyordum ama demedim. Umuyorum ki bunu yüz ifademden anlamıştır.

Karşımdaki adam, hala canlı duran tek noktası olan gözlerini kıstı. Herifin yüzü öylesine yorgun ve bitkin görünüyordu ki tahminen her bir suçta aklından şunları geçiyordu; "Gerçekten mi? Bıkın artık!" Araya karışan bir kaç ak saçı ve çok da önem vermediği sakallarının altında gerçekten ciddi birinin olduğunu sezebiliyordum.

Tahminimce bir dedektifti, ve onun arkasından her tarafıyla ışıldayarak gelen genç adam ise ortağıydı. Yaşlı olanın aksine onda yaşam belirtileri görebilirdiniz. Sarı saçları ve yeni yeni çıkan sakalları vardı. Arkasından gelerek kolunu adamın omzuna attı. Genç adam alayla gülümserken, yaşlı olan bundan pek haz etmiyor gibiydi. "Ortak?" dedi sorarcasına. Ve karşılığında soğuk ve korkunç bir bakış aldı.

Yaşlı adam arkasını dönüp giderken genç olan homurdandı. "Sen onun kusuruna bakma. O biraz-" sözünü kestim. "Ölü?" Güldü.

"O kadar da şokta değilsin değil mi?" cevap beklemeden devam etti. "O cesedin ve yahut katilin oraya nasıl geldiği ile ilgili bir fikrin var mı?" gözlerine taşmış ilgisi, gecenin en karanlık zamanında bile yolumu aydınlatabilirdi.

Başımı salladım ve tüm anlattıklarımın dışında bir bonus bilgi daha ekledim. "Kafeterya da gizli bir yer var." şaşkınlıkla çatılmış kaşlarını biraz sonra serbest bıraktı. "Bunu daha önce neden onlara söylemedin?" dediğinde bekletmeden devam ettim. "Siz dedektifsiniz değil mi? O halde neden kimse elektrik şalterinin olmadığını fark etmedi?"

Sorusuna soruyla cevap vermekle kalmamıştım birde üzerine hakaret etmiştim. Şaşkın suratı az sonra eğlenir bir hal aldı. "Teknik olarak ben yeni geldim. O yüzden üzerime alınmıyorum." hafifce gülümsedim, ve ardından konuyu dağıtmamak üzere "Ben Kafe'yi kapatana kadar orada kalabileceğini düşünüyordum - kurbanı ile birlikte- ama sonra bunun imkansız olduğunu fark ettim."

Sözüme devam edecektim -ki aralanan dudaklarım, genç dedektifin konuşmasıyla geri kapandı. "Şalteri kapatmak için, Kafe'den çıkmadan aslında o gizli mekanına bakmıştın. O yüzden orada olmaları imkansızdı?" dedi.

Ben bir şey söyleyemeden yaşlı olan dedektif, bir şimşek gibi aniden belirdi ve "Eminim o lambalar güneş enerjisiyle çalışmıyordur." dedi, ve ben az önce söylediklerim için biraz utandım. Ama cidden biraz, çünkü az sonra geçti.

Kitaplıktan bahsettim. Arkasında bir boşluk olduğunu ve orayı bir kitaplıkla nasıl kapattığımı.

Hızla yaşlı olanın omzuna kolunu atan genç, onu kafeye sürüklerken omzundan son kez bana baktı ve bakışlarında "Aldın mı cevabını?" hissi uyandırıyordu.

🍎

İki gün sonra, yine aynı saatlerde Esinlerde kalmış ve üçümüzde uyuyamamıştık. Ben ve Esin yaşanılan cinayetten bahsediyorduk. Rana ise yiyecek bir şeyler getiriyordu. Getirdiği tepsiyi masanın üzerine koydu ve çayları döktü. Tostlarımızı önümüze çekip tepsiyi kaldırdık.

"Kızlar biliyorsunuz ben uyumayı seven biriyim. Eğer konu bu kadar ilginç olmasaydı emin olun hiçbirinizi takmaz uyurdum." Esin, ayık olduğunu zannediyor olsa gerek çünkü göz kapaklarını zar zor taşıyabildiğini ikimiz de görebiliyorduk. Tostundan bir parça alacakken vazgeçen Rana "İyide abla sen zaten uyuyorsun. Kendini uyanık mı sanıyordun yoksa?"

Ben gülerken Esin, fal taşı gibi açtığı gözlerini Rana'ya dikti. "Başlama şimdi! Neyse konumuza dönelim." çayından bir yudum aldı ve devam etti. "Yani yüzümü ezilmişti?" tostuma uzandım. Gri gözleri unutamazdım. Yüzü kanlar içinde sağ kalan tek taraf o gri gözlerdi. Ve tıpkı benimkilere benziyordu.

"Aslında.. Gözleri sağlamdı." dedim. İkisi de aynı anda "Tanıyabildin mi?!" dedi. İlk yerimden sıçrasam da hemen toparlanıp "Biraz," dedim ve cümlemi devam ettirmek istemedim.

Kaşlarını çatan Esin, uykulu gözlerini kısıp öfkeyle tısladı. "Araya fragman mı giriyorsun? Devam etsene." onun uykusuzluğundan gelen öfkesine göz devirip Rana'ya baktım. "Bendim, O ceset bendim.. En azından, beni temsil ediyordu."       

Pamuk Prenses Bir KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin