Bölüm4°Sindirella

3.4K 427 107
                                    

Bina kapısına geldiğimde bile aklımda o yeni mektup bulunuyordu.

İçerisinde ne yazdığını okumak için odama gidinceye kadar sabredecektim. Merdivenleri çıkıp üçüncü katta durdum ve demir kapıyı tıklattım.

Mektuptan dolayı sabırsız olduğumu size daha önceden de söylemiştim. Bu yüzdendir kapıyı daha hızlı ve sert tıklattım.

"Kapı açılmayacak!" kapının arkasından gelen çatlak ve cılız sesiyle üvey annem,- Asıl adıyla Sude - sabah ki kağıttan dolayı kızgın olmalıydı.

"Nerede yanlış yaptığımı anlamıyorum. Benden üzerinde iki ve sıfır, sıfır numaralarının yazılı olduğu bir kağıt istemiştin." sükunetimin onu delirttiğini biliyordum. Ama bir insanı delirtmek için daha etkili bir yolum vardı; Kendini haklı bulmak!

"Ben bir yanlış göremiyorum anneciğim. Benden ne istersen yaptım. Sanırım bu konuda haksızsın." bana bile ürpertici gelen sakinliğim, onda nasıl bir etki bırakıyordu bilmek bile istemiyordum.

"Ama madem bunu istiyorsun anneciğim. O halde gidiyorum." merdivenlerden iner gibi, önce sesli ardından sessiz bir şekilde olduğum yerde döndüm. Kapı deliğinin göremeyeceği birkaç basamak inip bekledim.

Ardından beklenen oldu. Birkaç öfkeli çığlık ve sağa sola salladığı tekmelerinden gelen yüksek sesli darbeler binada yankılandı.

Dudağım iki yana kıvrılırken ben, seke seke sokağa geri indim. Bir yandan ıslık çalıyor bir yandan da sekiyordum. Sokaktan çıkana kadar da bu aynen böyle devam etti.

Kafe'ye ulaşmadan önce kaldırımda yürüyen başka birini fark ettim. Bu kadın sarı, bukle bukle saçları ile uzaktan rahatlıkla tanınabilecek dostum Su idi.

Onun da benim gibi arada sırada evden atılma olayları oluyordu. Genellikle Nevra'nın babaannesi ile kalıyor olmasına rağmen bu gece yalnız ve dışarıdaydı. "Su!" elbette ki gece vakti abartacak kadar bağırmıyordum. Sonuçta aramızda elli metreden az bir mesafe vardı ve bu aptalca olurdu.

Hızla arkasına döndü. Yüzünde saliseler önce beliren yapma gülümsemesiyle "Pera!" koşarak bana sarıldı ve çok geçmeden benden ayrıldı. "Bana yardım etmelisin!" Heyecanını bastıramayan Su, yardım için sevimlilik yapıyordu. "Bu sefer cidden benim hatam değildi." bakışlarımda ki yargılamayı fark etmiş olacak ki bir şeyler açıklama gereği duymuştu.

Kabul ediyorum! Kendi içimde bile ona karşı yüzsüzlük yapıyordum. Onun için 'Dostum' cümlesini kurmuştum, ama aslında kendisinden pek de haz etmiyordum. Bunu biliyordu, ve zaten o da bana bayılıyor değildi. Ama yine de.. kendimi hep, herkese sevdirme gereği duyan biriydim ben.

"Yine Rana'ya zalimlik ediyordun değil mi gerizekalı?" dedim, ve o ilk kez benden bunu duymanın verdiği şaşkınlıkla donup kaldı.

Esin ve Rana annelerini kaybetmiş öksüz evlatlardı. Babaları ise tekrar evlendikten iki sene sonra vefat etmişlerdi. Yeni annelerinin kızı olan Su ile beraber aslında üç kardeş sayılırlardı.

Üvey anneleri; yani Leyla Hanım bu iki öksüz evlada ekstra bir çaba harcadığından geride kalan Su, bu durumdan hep nefret etmişti.

Leyla Hanım, memleketine gittiğinde zalimleşmeye başlayan Su, evdeki kız kardeşlerine kaba davranmaya başlamıştı. Çok geçmeden zalimliğinin karşılığını büyük kardeş olan Esin'den görüp, evden bir geceliğine atılmıştı.

Annesine şikayet eden Su, annesi tarafından da destek alamayınca Nevra'nın babaannesine kendini acındırmaya başlamıştı. Ne zaman zalimlik etse bir geceliğine dışarı atılırdı.

Leyla Hanım'ın kendisinden duymuşdum; "Eğer olur da Su aranızdan birine zalimlik ederse, onu dışarı atın. Suçunu anlayana kadar, değerinizi anlayana kadar da buna devam edin."

Günümüze geri dönecek olursak:

"Yine Rana'ya zalimlik ediyordun değil mi gerizekalı?" dedim, ve o ilk kez benden bunu duymanın verdiği şaşkınlıkla donup kaldı. Bir süre sonra tekrar hareketlenen Su; "Pardon!" diyerek sesini yükseltti ve yüksek sesinden, karşı binanın perdesi hareketlendi. Kişi her kim ise, cama çıkmadan Su'nun yakasından tutup onu bina duvarına vurdum.

"Beni iyi dinle Sindirella(!)" bunu söyledim çünkü ne zaman Kafe'den bir şeyler sipariş etmek istese 'Sindirella'nın Evi'ne deyip duruyordu. "Rana'yla bir daha uğraşırsan o dikik burnunu kırarım!" fısıldar halde konuşmama rağmen, tehdidimin işe yarayacağından emindim. Birini korkutmak için bağırmama gerek yoktu sonuçta.

Şaşkınlığını saklamaya çalışmakta oldukça gecikmiş olan Su; ellerini, yakalarını tutan ellerimin üzerine koyup ittirdi. "Pislik sayısı birdi iki oldu!" yaratıcısına haykırırcasına yukarı baktı ve sabır dilendi. Ben de aynısını yaptım, ancak benim sebebim katil olmamak adınaydı.

Evet, Sindirella bir pislik.

🍎

Kepenkin kilidini açtım ve yukarı kaldırdım. Ardından içeriden tekrar kepenki kapatıp kilitledim. Kafe'nin içi tamamen karanlık olduğundan birkaç saniye gözlerimin karanlığa alışmasını bekledim. Tuhaf ama güzel bir koku duydum ve nereden geldiğini anlamasam da mutlu olmuştum.

Şimdi ise gözlerim karanlığa alışmış, nesnelerin çizgilerini ve iskeletlerini görebiliyordum. Kitaplıkların yanına gittiğim sırada bir hareketlilik dikkatimi çekti.

Birkaç salise elim havada öylece donakalmıştım. Çok yavaş bir şekilde arkamı döndüm ve kalbim orada birini görmemle durakladı. Tam karşımda bekleyen birinin silueti bulunuyordu. Yere eğildi ve eline bir nesne aldı. Elindekinin dış görünüşünden onun bir hançer olduğunu anlamam çok sürmemişti.

Korkuyla birkaç adım geriledim. "Bekle bekle!" iki elimi önüme siper etmiş, orada öylece hareketsiz duran erkek silüetine konuşuyordum. "Bak, kepenke taktığım kilidin anahtarı." cebimden çıkardığım anahtarı ayaklarının dibine attım. "Her ne aldıysan ya da ne kadar aldıysan, gerçekten hiç sorun değil. Git, ve bundan kimseye bahsetmeyeyim."

Boynunu sağa eğdi. Ne o benim yüzümü, ne de ben onunkini görebiliyordum. Yere eğilip anahtarı aldı ve kepenke ilerledi. Bense ondan ters yöne yavaş yavaş ilerliyordum. Olabildiğince ondan uzaklaştığımda tezgahın yanındaydım. Anahtarı kilide taktı ve kilidi çıkardı. Kepenki tuttu ve yukarı çekeceği sırada omzundan kısa süreliğine bana baktı.

"Işıkları yakmanı önermiyorum." sesi soğuk ama canlıydı da. Oldukça eğlenmiş ve mutlu olmalıydı. Daha önce duyduğum bir ses değildi muhtemelen.

Aniden kepenki kaldırdı ve ay ışığı vucudunu aydınlattı. Her yerinin kan içerisinde olduğunu görmemle çığlık atmam bir oldu. Bir elinde hançeri, diğer elinde Pamuk Prenses'in mektubu ile, gözden kaybolana kadar öylece yürüdü.

Eyvahlar olsun. Ben bir hırsızın gitmesine izin vermedim. Ben bir katilin gitmesine izin verdim. Ve kurbanı da burada, benimle birlikteydi..

Pamuk Prenses Bir KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin