Final°Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar

2.3K 343 62
                                    

[Stephen - Remembering Myself]

part/1"Masalların sonu sonsuzlukla biter."

Yaşlı kadın uzaklaşırken arkasından bakıyordum ve köşeyi döndüğünde, onu takip etmeyi düşünüyordum. Bana verdiği silahla kafasına sıkmak ve hiçbir şey olmamış gibi Sinan'ın yanına geri dönmek istiyordum. 

Ne yazık ki yoluna devam etmekte olan bu ihtiyar kadın, oldukça zekiydi. Kolay yolu tercih edeceğimin farkındaydı. Bu yüzden Sinan, şu an elinde bir mektupla beni bekliyordu. Oyunu oynamadan kazanamayacaktım.

Kapının kulpunu indirdim ve içeri girdim. Minik çanın sesi duyulurken, Sinan bu tarafa bakıyordu. O tarafa ilerleyeceğim sırada bir kadın bana doğru seslenerek beni durdurdu. "Pera!" gülümseyerek yanıma gelen kafeterya sahibine gülümsedim. "Seni buraya getiren şey nedir?" 

"Garip, değil mi?" dedim. Karşımdaki bayana oldukça nazik davranmaya çalışıyordum. "Umarım hala kendini, benim rakibim olarak görmüyorsundur." ama bu konuda zorluk çekiyordum. "Birkaç söylenti duymuştum sadece, ondan söylüyorum." 

"Önemli değil, Yasemin ben." nezaket gereği eldivenini çıkardı ve elini uzattı. "Pera, gerçi zaten biliyorsun." tokalaşmak için bekleyen elini sıktım ve 'İyi günler' dileyerek yanından ayrıldım.

Beni beklemekten sıkılmış olan Sinan'ın yanına gittiğimde, kısa bir tokalaşmadan sonra karşısına geçerek söyleyeceklerini bekledim. O ise, zarfı önüme bırakarak arkasına yaslandı. Anlaşılan önüme koyulan zarfı çoktan kopyalatmış ve zarfa herhangi bir zarar verebilirim diye de bana söylememişti. 

Şaşırmış görünmemi bekliyor olabilirdi, ama bugün zaten yeterince şaşırmış görünmüştüm. Bu yüzden tek bir kelime dahi etmeden zarfı açtım ve içindekini okumaya başladım. 

"Bir masal anlatmama izin ver. Deliren bir kadının cinayeti ile ilgili bir masaldan bahsediyorum. Senin seveceğin türden yani, tamam başlıyorum. 

Kadın gürültüler duyuyor ve onlarla kavga ediyordu. Gerçek olmayan şeyler görüyordu ve muhtemelen onları seviyordu da. Yani belki, kim sevmez ki? 

Her neyse, demek istediğim; o gün üvey annesinin yanına gidiyordu. Üvey annesi ile birbirlerinden ne kadar nefret ettiklerini herkes bilir. Ve sonra, Kadın aynı gün içerisinde bir çöp konteynerını yaktı. 

Ve gariptir ki bu konteyner, olması gereken yerden biraz daha uzaktaydı. 

Bana sorarsan bu biraz komik, 

yani kim bilir? Belki de mükemmel bir açıklaması falan vardır."

Kağıdı kat yerlerinden dikkatlice katlayarak zarfın içerisine geri koydum. Avının ölüp ölmediğini kontrol edercesine ifademi takip eden bir dedektifle karşı karşıya olduğumdan, yüzüme küçük bir gülümseme kondurdum. Aksi takdirde çoktan şuçlu konumuna düşmüş olurdum. Ellerimi teslim olurcasına iki yana kaldırıp, "Yakalandım." dedim. Ve anlaşılan bu saatten sonra, suçlu durumuna düşmenin de pek bir önemi kalmamıştı.

"Şu an benim sorgu odasında falan olmam gerekmiyor muydu?" elimdeki zarfı Sinan'a uzatırken devam ettim. "Yoksa bu işi biraz, kişiselleştirdiniz mi?" hafifce gülümserken vereceği tepkiyi dikkatle izliyordum.

Uzattığım kağıdı benimki gibi -sahte- bir gülümsemeyle elimden alıp, yerinde doğruldu. "Elbette ki hayır. Sadece daha etkili bir kanıt arıyordum." eliyle ceketini kıvırırken, amacı gömleğinin cebindeki ses kayıt cihazını gösterebilmekti. "Pera Turan, bu saatten itibaren tutuklusunuz."Etkileyici, ama tahmin edilebilir.  

Sinan ayaklanarak elini beline attı. Sanırım bu kelepçeleneceğim kısımdı. Onunla aynı hızda kabanımın cebinden silahımı doğrulttum. "Sakin ol kovboy!" Hem gizliliğimi koruyor, hem de Sinan'ı kontrol altında tutuyordum. İşin garibi, Rumple gibi konuşmaya başlamıştım.

Öfkeyle kasılan çenesinin arkasında, kırılmak üzere olan dişlerin farkındaydım. "Otur lütfen, daha bir kahve bile içemedik." derin bir nefes alarak yerine geri oturan Sinan, sessiz kalarak yenilgiyi kabul etmişti.

Onun da bir silaha sahip olduğu gerçeği her ne kadar rahatsız edici olsa da, sakinliğimi koruyarak konuştum. "İşlerin nasıl gözüktüğünün farkındayım. Gerçekten, öyleyim." boşta kalan elimi masanın altından uzatarak sordum. "Silahını alabilir miyim, lütfen?"

"Sorun çıkarmazsan sevinirim. Sonuçta her türlü ceza evinde olacağım. Bir, iki ya da üç cinayetten falan." hala nefret dolu bakışlarla bana bakan Sinan, silahını verme konusunda zorluk çıkarıyordu. "Biliyorsun. Seni vurduktan sonra, diğerlerini de vurabilirim." başımla kafeteryadaki diğer insanları süzerken, Sinan silahını çoktan bana vermişti bile.

Elbette ki kimseyi vurmayacaktım. En azından, burada değil. 

"Blöf yapıyordum, ama sağol." diğer silahı da belime yerleştirdiğimde ayaklanarak, kendimle beraber Sinan'ı da kaldırdım. "Önden buyur." Sinan'ın önümde yürümesini sağlayarak çıkışa ilerledim. 

"Pera?" Yasemin'in tekrar yanımda bitmesi sebebiyle silahı bırakmak zorunda kaldım. Gözüm hala Sinan'ın üzerindeyken "Gidiyorum çünkü paşa gönlüm öyle istedi. Kavgalı değiliz. Bu kadar iyi davranmayı da bırak." konuşurken, omzundan bana bakmaya yeltenen Sinan'ı izliyordum. 

Aniden arkasını dönüp, suratımı dağıtması istediğim bir şey değildi. Bu yüzden Sinan'a devam etmesini söyleyerek Yasemin'i arkamızda bıraktım. 

Kafeterya kapısından çıktığımızda, konuşmaya başladı. "Pamuk Prenses Cinayeti'ni de sen işledin değil mi?" kabanımın cebinden doğrultulmuş bir silahla arkasından ilerlerken "Hayır." dedim.

"Hayır mı?"

"Hayır, ben değildim. Sude Turan'ı da ben öldürmedim." 

Ayakları yere çivilenmiş gibi durduğunda, ben de duraksadım. Arkasına dönmeden, yine aynı şekilde omzundan bana bakıyordu. "Bana dik dik bakmayı kes. Sadece cesedini parçalayıp yaktım, o kadar. Kendi intihar etmişti."

"Dalga geçip geçmediğini anlayamıyorum." 

"Bazen ben de dalga geçip geçmediğimi anlayamıyorum."

Ona ilerlemesini söyleyerek yola devam ettim.

Pamuk Prenses Bir KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin