Bölüm7°Wonderland

2.7K 404 172
                                    

"Bir katili cidden evime alacağımı mı sanıyorsun?" tüm bina, üvey annemin sesiyle titremişti. Kapıyı tekmelemeyi kesip, deliğe dikkatlice baktım ve başarılı olduğunu umduğum bir soğukkanlılıkla konuştum. "Emin ol, katil olsaydım öldüreceğim ilk kişi sen olurdun." kapıyı son kez tekmeledim ve onun "Katil! Cani! Psikopat!" gibi sözlerinden sıyrılıp binadan çıktım.

Kâfem hâlâ halka açık değildi. Cinayet mahaline gidemezdim. Esinlere de gitmek artık pek de hoş gelmiyordu. Bir haftadır onlarda kalıyordum. Belki bir pansiyon ya da otelde kalabilirdim. Belki de tüm gece yürürdüm. Ama muhtemelen ucuz bir pansiyonda kalacaktım.

Ben pansiyona varacak olan sarı taşlı yolumu takip ederken beni o yoldan ayıracağını bilmediğim telefonum titremeye başladı. Telefonu pantolon cebinden çıkarıp, tanımadığım numaranın aramasını hiç düşünmeden kabul ettim.

"Pera Turan ile mi görüşüyorum?" diyen nazik kadın sesini onayladım. "Acil aranacak kişi olduğunuzdan ve şahsın hiç kimsesi olmadığından buraya gelmenizi talep edecektim.-" gerisini zaten biliyordum. Tek eli kopmuş halde kafeme dalan herif için aranmıştım. Ne yapmalıydım? Gitmek iyi bir fikir miydi? Belki de bahane falan uydurmalıydım. Acaba gitme zorunluluğum var mıydı?

"Kendisine sakinleştirici verdik. Sürekli Pamuk Prenses'i sorup duruyordu." duyduğum cümleyle geçirdiğim ani şokun etkisinden ne zaman kurtulabilirdim bilmiyordum, ama bunun dakikalar sürmemesini umuyordum. "Orada olacağım." telefon kapanmasına rağmen onu kulağımdan çekmedim. Merakım bir fasulyeden daha hızlı büyüyordu, ve fasulyelerin ne kadar hızlı büyüdüklerini her öğrenci bilirdi.

Tam karşımda üç ayrı yol ve yöneldikleri tek bir yer vardı. Asıl mesele şu ana kadar hiç merak etmediğim şu soruydu; "Hangi yol, hangi yol merakım beni öldürmeden beni hastaneye ulaştırabilir?" iki parmağımla anlımın sağ tarafına sürekli vurmaya başladım. Size takıntım olduğunu söylemiştim. Her konuda..

a) 6 Ağustos 2016 sabahı; 1.Yol

Saat 10:00, yağmur yağmıyor. Hava bunaltacak kadar sıcak ve ani yükselen ateş. Tam da bu yol ayrımında her zamanki gibi saatime bakıyorum; 10:15 randevu saatime on beş dakika var. Hastaneye vardığımda tekrar saate bakıyorum; 10:27

1.Yol : 12 dakika

b) 3 Şubat 2016 akşamı; 2.Yol

saat 19:20, kar yağıyor. Hava soğuk ve her yer kar içinde. Hastaneye gidiş sebebim Nezle. Her adımımda kara batıyor ve çıkıyorum. Randevu saatime otuz dakikam var. Yol ayrımında saate bakmıyorum. Oraya vardığımda saat; 19:45

Yol yirmi beş dakika sürüyor. Kara battığım için yavaşlamamı ve yol ayrımından başlamamamı da sayarsak. Kafadan;

2.Yol : 15 dakika

3.yoldan ise hiç gitmemiştim. Gitmeyi de düşünmüyordum. O yol üzerinde bir akıl hastanesi vardı, ve oradan gelen seslerden pek hoşlanmıyordum. Ama belki, bu seferlik oradan gidebilirdim.

Üçüncü ve en karanlık olan yola girdim. Bu yoldan akşamları hiç geçmezdim ve sabahları da olabildiğince az geçmeye çalışırdım. Hastanenin buradan daha yakın olacağına ise neredeyse emindim.

Sessizliği delen fısıltılar, ben yürüdükçe daha da fazlalaşıyordu. En sonunda, akıl hastanesinin önünden geçiyordum. Kafamı kaldırıp camlara ya da gelen kahkaha-ağlama seslerine kafa asmıyordum.

İçimde daha önceden de tanıdığım bir his vardı ve şu ana kadar o olduğundan emin değildim. Korkuyordum, bir fobim vardı! Akıl hastanelerinden korkuyordum. Oysa ki bu bina eskiden hep dikkatimi çekerdi.

Gerçekten fobim olup olmadığından emin olmak ister gibi kafamı yukarı kaldırdım. Tımarhanenin görünen kısmındaki -yani üst katlardaki- pencereler bi' alt kattakine nazaran daha küçük ve parmaklıklıydı. Üst katları bir kez daha incelemeye koyulmuştum ki ordakilerden çok farklı bir camda -Normal boyutta, parmaklıksız- birisi ile göz göze geldim.

Tahminen yirmilerin ortasında olan adamın kıvırcık ve dağınık saçları yüzüne yapışmış, bakımlı olsaydı parlayacak olan kızıl saçları berbat bir halde duruyordu. Üzerinde siyah beyaz, yatay çizgili bir kıyafet vardı ve o, doğrudan bana bakıyordu.

Dudaklarını oynattı. Kaşlarımı çatarak dudaklarını takip etmeye çalıştım. Başarısız olduğumu fark edince aynı şeyleri daha yavaş bir şekilde tekrar etti, ve ben bu sefer dudağını çok net okuyabilmiştim.

"Pera"

Büyüyen gözlerimle birkaç adım gerileyip, ardından kaldırıma takılarak yere düştüm. Gözlerim, birkaç saniye ağrıyan ayak bileğime kaydı.

Bakışlarımı tekrar yukarı kaldırdığımda ise adam orada yoktu, cam bile yoktu! Bana n'oluyordu böyle?

🍎

Hastaneye vardığımda onun odasına çıkartıldım. Yukarı çıktığımda hemşireler yanımdan ayrıldı. Kapıyı tereddütle açıp içeriye bir bakış attım. İlk bakışımda içeride kimseyi görememiştim. Tamamen odaya girip boş odayı iyice inceledim.

Odada mavi örtü ve çarşaflı bir yatak, onun üzerinde yarısı bitmiş bir çorba ve yatağın iki tarafında bilmediğim bir sürü şey.

Odada kimse olmamasını garipseyip, çıkmak için arkamı döndüm ve onu gördüm. Siyah karışık saçları, kemikli bir yüzü ve normalin biraz üstündeki vücut hatları ile tam karşımda duruyordu.

Elinde plastik bir çatal vardı. Onu n'apacağını ilk başta anlamamıştım, ama keşke anlayabilseydim.

Elsiz kolu ile boynuma bastırarak beni duvara vurdu. Diğer elinde tuttuğu çatalı gözüme çok yakın tutarak konuşmaya başladı. "Doktorlara hafızamda sorun olduğunu ve bana yardım etmek için beni yanında götüreceğini söyleyeceksin." fısıltının düzeyini geçmeyecek halde bağırıyordu. Birkaç saniye şok etkisiyle bilincim dursa da, kendime tekrar geri gelmem uzun sürmedi.

Odada kamera aradım. Adamın omzundan arkasına baktım ve gözlerim, orada olmaması gereken bir şeye takıldı. Akıl hastanesinin olmayan penceresinde gördüğüm adamdı bu. Kızıl, kıvırcık ve uzun saçlar. Mavi gözler ve keskin yüz hatları. Aklımın bir oyunu muydu bu?

Çatalı neredeyse gözüme sokacak elsiz adam, beni şiddetlice sarstı. "Bana bak! Dediklerimi yapacak mısın?" bakışlarım hâlâ arkasındaki adamdayken konuştum. "Evet, elbette."

Olayın ciddiyetinin farkında mıydım acaba? Bir herif gözümü çıkarmaya hazır ve onun arkasında ise gerçek olmayan birisi var! Gerçek olmadığından emin olmalıydım. Aklî dengem için, onun gerçek olmadığından emin olmam gerekiyordu.

Tek elli, pis suratlı herif kolunu boynumdan çekip beni rahat bıraktı. Dikkatim dağılıp o yöne bakmayı bıraktım. Gözlerim oraya tekrar kaydığında, yine kimse yoktu.

"Odak sorunun falan mı var? Dediklerimi aynen ileteceksin." onu geride bırakıp hastane odasından çıktım.

Söyleyip söylememek arasında bir sorunum yoktu. Cevabım belliydi. Dışarıda zaten bir katil dahâ varken, bir tanenin daha salınmasına izin veremezdim.

Ve ben de aynen şöyle söyledim;

"Herifin hafızası, benimkinden dahâ iyi durumda ama aklî dengesi yerinde diyemeyeceğim. Az önce beni, yalan söyleyeyim diye gözümü sökmekle tehdit etti."

Pamuk Prenses Bir KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin