Bölüm1°Bir Varmış, Bir Yokmuş

12.6K 768 290
                                    

Kitap Şarkısı : Fluorite - Lose Your Mind

Yağmurun kendini belli ettiği ilk damlalarıyla koşmaya başladım. Kafe'ye varmama beş sokak kalmıştı ki, aklımdan çıkan altıncı sokak yüzünden yağmur başlamadan Kafe'ye girmeyi başaramamıştım.

Daha fazla ıslanmamak için anahtarlarımı Kafe'yi gördüğüm anda cebimden çıkarıp, doğru anahtarı elimde hazırladım ve.. Hesaplar tutuştu! Fazladan birkaç dakika ile sırılsıklam olmaktan kurtulup hızlıca içeri daldım.

Yüzümde küçük bir başarının gülümsemesi ve kafamdaki yapılacak işler listesi ile ışıkları yakmak için kitaplığın arkasında kalan şalteri indirmem gerektiğini hatırladım. Girişin sağ, tezgahın ise sol tarafında bulunun kitap raflarından en hafif, ama en ağır duranını ittirip arkasındaki boş depoya girdim.

Evet, küçük gizli bir depom vardı. Depo dediğime bakmayın; orada bir döşek, bir yorgan ve kalın bir -kareli- battaniye bulunuyordu. Babam öldükten sonra üvey annemle sık sık kavga ettiğimizden çoğu gecemi burada geçiriyordum. Dün ki, anlattıklarımın olmadığı bir gün olduğundan; her böyle günde yanıma aldığım eşyalar gibi, bugün de odamdan bir eşyayı yanıma getirip buraya koyacaktım.

Cebimden çıkardığım saman sayfalı boş defteri döşeğin üzerine attım ve şalterin kapağını açıp tüm ışıkları yaktım.

En yakın arkadaşımın bile çok sonradan öğrendiği bu odadan çıkıp kitaplığı yerine geri ittirdim. Bir bezle yere dökülen talaşları temizlemeyi de akıl edebilmiştim.

Çay koyup, buzluğa ilerledim ve taze pasta ve kurabiyeleri seçerek satışa sundum. Yakında bozulacağından korktuklarımı ise bir poşete doldurup tezgahın kenarına koydum. Her sabah olduğu gibi gelen ilk ve sürekli müşterim onları alacaktı.

"Ben geldim!" bahsettiğim sürekli müşteri tam da zamanında gelmişti. Sarı saçları ve yüzünde taşıdığı 'Ben imkansızı başarırım!' ifadesi ile genç kız Arya, poşeti alıp yanağıma küçük bir öpücük kondurup Kafe'den çıktı. Her zaman ki beyaz ve açık mavi fileli elbisesi ile gözden kaybolana kadar sekti.

O poşettekileri sokaktakilere dağıtadursun, ben de sevgili arkadaşım Balın'nın geleceği zaman için geri sayım yapıyordum. Bileğimdeki saate bakıp geri sayımı mı tamamlayacak sayıları dışımdan saymaya başladım. "Son; beş, dört, üç, iki.. ve bir." kapı bugün beklediğim saatte açılmadığı için kaşlarımı çattım ve gözlerimi kıstım. "Sanırım bugün gelme-" Kafe zili çalıp içeri nefes nefese kalmış halde giren Balın'a karşı, bileğimdeki saate iki kere tıklattım.

"Abartma istersen?" dedi sahte bir kızgınlıkla. Sarı yağmurluğu ve üzerinde uğraştığı belli olan topuzu ile en güzelimiz olan Balın, kitaplardan birini önceden belirlemiş gibi seçip, köşedeki en rahat koltuğa yayıldı.

"Ay daha bitmemiş bile olsa, yarına bir şeyimiz kalmayabilir." ne demek istediğimi anlamış olacak ki omuzları çöküp yüzü komik şekilde asıldı. "Bir ayraç ver bari." diye mırıldanarak ayaklarını uzattığı masadan indirdi.

"Katla gitsin işte," dedim bezi alıp Balın'ın ayağını koyduğu masayı silmeye giderken. Tek elini göğsünün üzerine koyup şaşırmışcasına iç çekti.

"Canavar!" dedi ve elimdeki bezi kapıp masaları silmeye başladı. O fark etmese bile silme işini inceden kakalamıştım. O işlerini hallede, ben de kaytara dururken Balın gaza gelip benim işlerimi de yaptı.

Anlaşılan bizim Güzel'in yarın önemli bir işi vardı. "Yarın izinlisin." dedim, bunu dediğim için pişman olacağımı bile bile. Beklediğimin aksine olgun ve mantıklı davranıp küçük bir teşekkür ile işinin başına geri döndü. Dünyanın sonunun gelme ihtimali aklımın köşesine kazınmış dahi olsa, Güzel'e arayacağı numaraları ve özel siparişleri getirmek için buzluğa geri döndüm.

Sağa sola yapıştırılmış her bir notu topladığımdan emin olarak Balın'ın yanına gittim. Şu an tuhaf tuhaf bakmamın tek sebebi, tezgahın hemen önünde delice dans eden Güzel'in hali idi. Tüm o normal karşılama ve küçük bir teşekkür selamıyla bitirmeyeceğini bilmeliydim.

🍎

Akşam eve geç saatte geldiğimden kimseyle karşılaşmadan odama çıkacaktım, ancak az önce kapattığım kapıdan yükselen bir çift tıklatma sesiyle arkamı geri döndüm. Kapıyı öylece açmanın doğru olmayacağını düşünerek önce delikten baktım.

Yaklaşık üç saniye önce kapanması gereken otomatik ışığın hala yandığını gördüğümde şaşırmıştım. Hesaplarımda asla yanlışlık yapmam. Ee tıklatma sesine de bakılırsa yanlışlık yapan ben değildim. Orada birisi vardı.

On dört saniye dolduğunda ışık tekrar kapandı ve iki dakikalık bekleyişime rağmen ışık tekrar yanmadı. Yani eğer orada önceden birisi olsa bile artık kimsecikler yoktu.

Kapıyı açmamla ışık tekrar yandı ve ben, istemsizce de olsa etrafı iyice bi' gözetledim. Bu gözetleme sırasında paspasın üzerinde bir zarf dikkatimi çekti.

Kapının önündeki zarfı elime alıp incelemeye başladım. Altın sarısı renginde olan zarfın kenarları iplerden yapılmış kırmızı işlemelerle donatılmıştı.

Zarfın açılacağı kısımda kırmızı dolgun bir elma resmi bulunuyordu. Arkasında ise 'Pamuk Prenses'e' yazıyordu. El yazısını kestirememiştim ki, zaten bu pekte şaşırdığım bir şey değildi.

Mektubun kimden geldiğini ya da kime gönderilmek istediğini zarfın dışından anlayamıyordum. Yani bu Pamuk Prenses de kimdi?

Merakıma yenik düşerek, elma resmini çekip zarfı açtım.

Kırmızı kağıdı zarftan çıkarıp iki parmağım arasında tuttum. Karşımdaki açık kapıyı hızla kapattım ve gidip koltuklardan birine kuruldum.

Kırmızı kağıdı katlarından dikkatlice açıp, kırmızı üzerine altın sarısı yazılan cümleleri okumaya başladım.

"Sevgili Pamuk Prensesim,
Yolculuklarım sırasında aklımdan hiç çıkmadın. Senin gibi bir kadının, onun gibi kötü kalpli birisi tarafından zarar görmesine göz yummak istemedim. Ama sevgili Pamuk'um.. Sen savaşmayı göze alamıyorsan benim sana nasıl bir yardımım dokunabilirdi ki?

Bu arada çalıştığın yere, yakında bir yabancı gelecek. Ona iyi davranmak zorunda olmadığını söylemek istiyorum. Gerçi sen beni yine dinlemeyecek ve burnunun dikine gidecek bile olsan, yine de senin tarafında olacağım.

Unutma Pamuk Prenses; Kötü adamlar öldüklerinde, çocuklar bile el çırparlar."

...

Ay Günlükleri az da olsa esin kaynağım olmuştur, bilginize..

Pamuk Prenses Bir KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin