KURTARMA EKİBİ

2.8K 195 9
                                    

 _________♢•●●●●•♢_________

Dünyamızı her geçen gün kirlettiler. Yaktılar, oysaki ormanlarımız daha önce hiç yanmamıştı. Öldürdüler ve
yıktılar.
Gökten gelip duruyorlardı. Önce o kalabalık grup geldi, bir çok ağaç katlederek, ardından gökten bir kıyamet gibi başka biri daha geldi ve ormanları yakıp yıktı, bir alev topu gibi savrulup öldürdü.
Hepimiz korkuyoruz artık, gelecek tanrı bizleri cezalandırıyordu.
Bir şaman o Tanrının geldiğini haber verdiğinde hepimiz korkuyla onun heykeli önünde diz çöktük. Kıyamet hiç olmadığı kadar yakındı.
               (Vahalä Notları)

İlk güneş doğduğunda bir grup arama ekibi gökten düşen gemiyi bulmak için köyden ayrıldı. Orman bu arama ekibi için bilinmez ve tehlikelerle doluydu aslında. Yüksek ağaçların dallarında gezinen dev Sagaros yılanı gün ağarırken çıkardı av peşine. Kurtlar gece avlanmayı sevse de gündüz avına yok demezlerdi. Koca, kıllı örümcekler ağlarını örüp sinsice ardlarında beklerlerdi. Ve daha nice yaratık ve canavar ormanın gölgelerinde saklanıp dururdu.

Ekip temkinli bir şekilde ilerliyordu. Her biri ayrı bir yönü kolaçan ediyor, silahını önünde tutup, eli tetikte ilerliyorlardı. Başlarında komutan Tugay vardı. Dünyada sayısız savaşa katılmış, herbirinin izini yüzünde ve vücudunda taşıyan katı ve sert bir adamdı. Aslında yıllar ona böyle olmayı öğretmişti, aksi taktirde zayıflık bir ölüm sebebiydi.

Fazla derin olmayan bir nehri aştıkları sırada askerlerden biri hızla suya çekildi. Çırpınış sesleri diğer askerleri de korkutmuş, rastgele ateş açmalarına neden olmuştu. Sudaki her neyse askeri sıkıca kavramış çekiştiriyordu. Asker acıyla inliyor, elindeki silahıyla suya ateş ediyordu. Tugay komutan yavaşça hareket edip askere yaklaştığında suyun altında çırpınan birşeyin askerin bacağına yapıştığını gördü. Silahını kaldırıp serin kanlılıkla nişan aldı ve iki el ateş etti. Ardından tüm sesler kesildi. Asker topallayarak diğerlerinin yanına koştu. Vurulan yaratık su yüzeyine çıkmıştı. Köpek balığına benzeyen bir yaratık, derisi bir timsahınkisi gibi sert ve grimsiydi. Açık ağzından jilet gibi keskin yüzlerce küçük dişin olduğu net bir şekilde anlaşılıyordu. Burası kesinlikle garip bir dünyaydı onlar için. Kim bilir daha nice hayret verici şeylerle doluydu bu dünya.

Askerin bacağınca bir dizi ısırık izi vardı. O yaratık her neyse dişlerini geçirdiği yerleri parçalamıştı. Asker yürüyemecek durumdaydı ve hızla kan kaybediyordu. Tugay komutan iki asker seçip yaralı olan askeri köye taşımaları için görevlendirdi ve ardlarına dahi bakmadan yola devam ettiler.

Orman gür bitki örtüsüyle çevrelenmişti. Alttaki geniş turkuaz renkli yaprakları olan bodur ağaçlar geçit vermiyordu. Aslında ormanın tamamı onlara karşı tavır almış gibiydi. Geçit vermez birer engele dönüşüvermişti bir gecede.

Düşen gemiden gök yüzüne hâlâ dumanlar yükseliyordu. Geride kalanları bulmak üzere Ekip hızla yoluna devam ediyordu.
Ormanın bazı yerleri o kadar karanlıktı ki, üstteki ağaçlar güneş ışınlarının zemine düşmesini engelliyordu. İki güneş sayesinde zemin oldukça sıcaktı lâkin ışıksız ortamlarda, gölgelerde gezinen yaratıklar kol gezerdi.

Komutan Tugay uzun zamandır takip edildiklerini seziyordu ama her arkasına döndüğünde gölgelerden başka birşey görmüyordu. Yılların tecrübesi onun biraz daha temkinli olmasını tembihliyordu. Bu dünyaya güvenmemek gerekirdi.

İlk güneş batıya doğru meylettiğinde gemiye oldukça yaklaşmışlardı. Askerlerden biri
"Ne olduğunu bilmem ama buralarda pek hayırlı şeylerin olduğunu söyleyemem," dedi. Diğer askerler de onu onaylarcasına kafalarını salladılar. Mavi gövdeli bir ağaca denk geldiklerinde tüm ekip durup hayretle görkemli ağaca baktılar. Diğer ağaçlardan daha uzun ve güzeldi. Gövdesinde yüzlerce irili ufaklı mantar vardı. Bu mantarlar ağacın etrafını dönerek tepeye dek uzanıyırdu.
"Ne muhteşem ama," dedi askerlerden biri. "Dünyamızdakilerine hiç benzemiyorlar, aslında uzun zaman önce ölmüş ağaçlarımıza benzemiyor."
Ağacın yaprakları gün ışıklarıyla beraber altın gibi parıldıyordu. Onları en çok büyüleyen kısmı işte buydu.

VERA Where stories live. Discover now