ÖLÜM, KORKU, İLK DOKUNUŞ VE YENİ BİR DOST

1.2K 54 41
                                    

Kadim tarihimizin raks ettiği Vera da, kötülük zamanın başlangıcından beridir vardı lâkin Anur tarafından uzun bir uykuya yatırılmıştı. Onun aklını çeldiği yaratıkları dışında varlığımızı ve dünyamızı tehdit eden başka bir şey yoktu. Sonra onlar geldi. Değişik kuşlara binmiş, gök ırkı dünyamıza indi. Anurdan izin almadan topraklarına yerleşti ve kadim, kutsal ağaçlarını kesti.

Bu yaşananlar hiçbir şeydi. Gök ırkının gelmesiyle kötülük uzun uykusundan uyandı. Bir gece vakti Şaman Gorda uykusundan FELAKET! diyerek uyandı. Tüm gece, ilk güneş doğuncaya dek aynı kelimeyi tekrarlayıp durdu.

Gök ırkının köyünden dumanlar yükselmeye başlamıştı. Acı ve hüznün çığlıkları Vera da yüksekiyordu. Korktuk. Vera ilk zamanlarından bu yana bu denli inlememişti.

'Gidin,' dedi Gorda. 'Ormana karışın ve bize yollanan kutsalı bulup getirin. Anur, sonunda ona ulaşmamıza izin verdi. Gidin, gidin ve Anura yı lâyık olduğu yere getirin.'

Koşturduk. Ormana dağıldık ve aramaya koyulduk. Dünyamız için, Vera adına onu bulmalıydık. Yeşil çizgili göllerimizin, ışıklı ormanlarımızın ve kadim atalarımızın ruhlarını sonsuza dek kaybetmemek adına Anurayı aramaya koyulduk.

Mor ağaçlarımız şekil almaya başladığında korkmaya başladık. Ormanın çoğu yerinde suretlere bürünen ağaçlar belirmeye başlamıştı. Bazıları köklerini topraktan çıkarmaya başlamıştı bile. Yapraklarını dökmüş, çıplak ve çığlık atarcasına şaşkın yüzler takınmış ağaçlar oluveriyorlardı.

Karanlığın şekil değiştiren yazgısıydı bu. Zayıf olan iradeli ağaçlar boyun eğiyordu ona. Deliriyor, kendisine hasar veriyor ve çıplak kalıyordu. Şifa için kullandığımız öz suları şekil almış gözlerinden dökülüyordu. Ama artık şifa değil, zehir akıyordu o hüzünlü gözlerden.

Dünyamız, bizim güzel Veramız teslim oluyordu her geçen gün karanlığa. Bu bizleri kedere boğuyordu. Dünyamız hastalanıyordu her geçen gün. Anur artık zamanımızın geldiğini söyledi. Emrini yerine getirmemiz gerekiyor yoksa Vera, kötülüklerden berî olan bu cennetimiz yok olup gidecekti.
[Vahalâ Notları. Karanlığın özü]

°•●●☆●●•°

Hava kararıyordu. İlk güneşten sonra ormana ıssız bir karanlık çökmüştü. Derinlerden gelen bir uğultu her yana yayılmıştı. Bazen değişik bir kuşun ötmesi duyuluyordu, hışırtılar ve ani çığlıklar.

Vera oldukça farklı bir yerdi kendisi için. Bitkileri, kıvrılan gövdeleri olan ağaçları ve devasa eğrelti otlarıyla doluydu. Ama bu balta girmemiş ormanda ilk defa gördüğü farklı bitkiler doluydu.

Ağaçların gövdesine kök salmış turuncu çiçekli bitkiler vardı. Sallanıp duran çiçekler, titreşen yapraklar. Yapraklarından yeşil bir sıvı akıp yere damlayan ve damladığı yerde çukur açan bir ağaç gördü.

Ürkek adımlarla ağaca yanaştı. Ağacın salgıladığı sıvıdan oldukça keskin bir koku yayılıyordu. Masal konun çürümeye başlamış bir hayvan leşi kadar iğrenç olduğunu düşündü. Yüzünü buruşturrak geri çekildi. Ormanın zemininde çukurlar açan bu garip ağaç kendi gövdesi hariç etrafında olan biten her şeyi hızlı bir şekilde eritiyordu. 

Orman şimdi oldukça ıssızlaşmıştı. Hemen ne tarafa gitmesi gerektiğine karar vermeliydi aksi taktirde hava iyice karardığında kendisini ne gibi tehlikelerin beklediğini bilmiyordu.

VERA Where stories live. Discover now