ALEV DAĞLARINDA BİR SEHER VAKTİ

468 38 21
                                    

Sıyrılıyordu itildiği karanlık dehlizlerden. Uzaklardan bir çığlık sesinin yükseldiğini duyuyordu, belki bir kuştu veya herhangi bir hayvan. Akan Suyun hafif sesini duyuyordu. Hem de çok yakınından akan bir nehirin su sesleri yankı yapıyordu.

Gözlerini açamıyordu. Açmak için de pek uğraşmıyordu. Sanki iradesi kendi ellerinde değilmiş gibiydi. Serin bir esinti saçlarını dalgalandırıyordu. Soğuk bir zeminde olduğunu hissedebiliyordu. Gözleri yavaşça aralandığında müthiş bir ışık gözlerine doluşmaya başladı. Sanki iki güneş aynı anda doğuyor gibiydi. Kör olacağını hissetti bir an. Sımsıkı yumduğu gözlerini bu sefer yavaşça aralamaya başladı.

İlk önce yukarıdaki dalları gördü. Parıldayan yapraklarını ve mor gövdesini. Görüşü netlik kazanınca bunun bir ağaç olduğunu anladı. Bu ormanda çokça gördüğü mor ağaçlardan biriydi ama daha büyük ve daha yaşlıydı. Dalları sanki her yere uzanıyor gibiydi, üzerine ve tüm veraya uzanıyordu.

Neredeydi? Etrafına merakla bakındı. Nerede olduğu sorusu beyninde yankılanıyordu. Hemen yanı başında bir şelale akıp gidiyordu. Vera kadar parlak, kocaman mor bir kaya kütlesinin üzerinde olduğunu farketti. Parlak ve oldukça güzel bir kayaydı. Elleriyle dokunup hissetmeye çalıştı. Pürüzsüzlüğü ve soğukluğu inanılmaz iyi hissettiriyordu. Daha önce görmediği güzellikte damarlarla süslenmiş, güneş ışınlarıyla parıldıyordu. Böylesine güzel bir taş parçası daha önce görmemişti. Eski dünyaya ait hiçbir görüntü belleğinde doğal bir yapıya yer vermiyordu. İnsanlık herşeyi sentetik ve yapay olanıyla değiştirmişti.

Üzerinde kocaman bir ağaç vardı bu güzel kayanın. Tam ortasından çıkmış, kayadan çatlaklar açarak yükselip büyümüştü bu koca ağaç. Daha önce gördüğü mor ağaçlardan daha büyüktü. Belki bu en büyük ve en yaşlı olanıydı. Dalları sanki heryerde gibiydi. Tüm dünyayı kuşatıyormuşcasına uzayıp gidiyordu yanlarına doğru.

Değişik kuşlar ötüşüyordu ağacın üzerinde. Binbir renki, farklı şekillerde olan uçan yaratıklardı. Onlara kuş diyordu ama belki onlar bir kuştan daha da fazlasıydı. İlk güneş daha yeni doğuyordu. Yükseldikçe yaydığı kızıllık sanki tüm kayayı boyuyor gibiydi. Sadece kaya değil, aynı zamanda ağacın yaprakları ve gövdesi de kızıla boyanıyordu. Büyülenmiş bir şekilde izliyordu tüm yaşanan olayları. Taşın gün ışıkları altında kızıl rengin nasıl da ortasından, ağacın köklerinin üzerinde çatlaklar açıp toprağa uzandığı yerden başlayıp yavaş yavaş her yere yayılması izliyordu. Bu oldukça sıradışı ve olağan üstü güzellikteydi. Sanki ağaçtan akan kırmızı boya tüm kayayı aynı renge boyuyor gibiydi. Biraz sonra kayanın parıldayan damarları hariç her tarafı kan kırmızısına boyanmıştı.

Ayağa kalkmaya çalıştı. Önce dengesini kaybeder gibi oldu ama sonrasında toparlanıp doğruldu yavaşça. Yüzüne düşen saçlarını geriye itip etrafına bakınmaya başladı. Önünde nefesini kesecek kadar güzel bir manzara seriliydi. Tüm ormana tepeden bakacak bir yerdeydi. Devasa bir uçurumun kenarında durmuş şaşkınlıkla etrafına bakıyordu. Mor, sarı, kırmızı renkli uzun kuyruklu kuşlar değişik sesler çıkararak ötüşüyor, uzaklardan birçok hayvanın değişik sesleri yükseliyor, ötüşmelere karışıp büyük bir uğultu oluşturuyordu.

Arkasında ise müthiş düzlükteki topraklar uzanıyordu. Sanki koca düzlükte tek yükselti bu koca kayalıktı. Ormanlık tarafa nazaran kuzeyde pek ağaç yoktu. Üzerinde bulunduğu yüksek kayalıktan itibaren tek tük ağaç yükseliyordu. Toprakları çorak, güneşi oldukça yakıcı görünüyordu. Daha yeni yükselen güneşe rağmen topraktan yükselen sıcaklığı net bir şekilde görebiliyordu. Orası oldukça sessiz ve yaşamdan yoksun gibiydi. Güneye nazaran büyük bir boşluk gibi duruyordu.

Pek uzak olmayan bir mesafeden şarkı söyleyen birinin sesi yükselmeye başlamıştı. Telaşla etrafına bakınıp sesin kaynağını görmeye çalıştı ama bir sonuca varamadı. Bilmediği bir dilde, karmaşık kelimelerle örülü bir şarkıydı bu veya bir şarkı olduğunu düşünüyordu. Olmayabilirdi de.

VERA Where stories live. Discover now