"5"

1.7K 150 205
                                    

İçimde bir çocuk çığlık çığlığa,

Duymuyor musun?  

"Yaralarını sarmak istiyorum küçük," dedi iç çekerek. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp ölümün izlerini bırakıyordu. Aniden kulaklarımı dolduran gök gürültüsü irkilmeme sebep olurken tişörtümü indirdi. Eliyle elimi tuttu. Küçük elim adeta onun büyük elinin içinde kaybolurken yağmur sesi mutfağın içerisinde hakimiyetini kurdu.

"Yağmur damlaları bedenimizi ıslatırken acılarımızı da götürecek." Sokak kapısına hızlı adımlarla yöneldiğinde ona ayak uydurmak için ondan daha hızlı yürümeye başladım. Büyük adımlarını ancak daha fazla yürüyerek doldurabilirdim. Sokağa çıktığımızda karanlık aydınlığa kucak açıyordu. Gülümsedim.

"Gitmeyecekler avukat," dedim titreyen sesimle. Şiddetini arttıran yağmur, çoktan ıslanmamıza neden olurken etrafa göz gezdirdim. Bizden başka kimse yoktu. Ediz, arkama geçti ve tişörtümü narince yukarı kaldırdı. Yağmur damlaları bedenimize çarparken çenesini omzuma gömdü.

"Görmeye dayanamıyorum," diyerek fısıldadı. "yaralarını görmek canımı acıtıyor." Yutkundum. Ediz'in canını yaktığımı duymak bin defa canımın yanmasına sebep olurken başımı olumsuz anlamda salladım. Beni zulmün elinden kurtaran oydu, canını bilerek veya bilmeyerek yakmak istemiyordum.

"Bakma." Omzuma minik bir öpücük kondurduktan sonra doğruldu. Eli sırtımda gezinirken en belirgin olan izin üzerine dudaklarını bastırdı. Sanki onun dudakları suydu, benim izim ateş. Onun dudakları Cennet'ti, benim izim Cehennem.

"Küçük çocuklar babalarına öpersen geçer diyordu." Ellerimden tutup beni kendisine çevirdi. Oldukça ıslaktı bedenlerimiz. Gözyaşları, yağmur damlalarıyla buluşup hiç olurken baş parmağını dudaklarıma bastırdı. Başımı geriye çektim. "Benim küçükken yaralarımı öpüp geçirecek kimsem olmadı." Sonlara doğru kısılan sesim, hiçliğe meydan okurken ıslak bedenlerimizi aniden birbirine yapıştırdı. O an sadece başımı gömdüğüm göğsünde doya doya, hıçkırarak ağlamak istedim.

"Ağla küçük. Ağla ki acılarımız yağmurla birlikte yok olup gitsin," dedi saçımı okşarken. Ağabeyim kemerle sırtıma vururken, annem ve babam canımı hiçe sayarak ağabeyimden sonra döverken hiç kimse çığlıklarımı duymamıştı.

Hiç kimse, içimdeki küçük, kırık kız çocuğunun çığlıklarını duymamıştı.

"Beni kurtaracak birisinin gelmesi için Allah'a her gece dua ederdim." Başımı göğsünden ayırıp kumral saçlarını usulca terk eden yağmur damlalarına çevirdim bakışlarımı. Kaşlarını çattığında minik bir tebessümle gözlerine baktım. "Ve Allah karşıma en sonunda senin gibi mert bir adamı karşıma çıkarttı. Teşekkür ederim."

"Asıl ben teşekkür ederim," dediğinde kaşlarımı çattım. Evini, şefkatini sonlara kadar açan oyken neden bana teşekkür ediyordu ki? Yüzüne ciddi bir ifade yerleştirirken elini saçlarımda gezdirmeye başladı. "Onun ölümünden seneler sonra bana acılarımla yaşamayı öğrettiğin için."

Zaten çatık olan kaşlarım daha çok çatıldı. Kim ölmüştü ki? Herhangi bir şey anlamak için yüzünde gözlerimi gezdirdim. Dudaklarını araladığında gözlerine baktım. O an, o güzel gözlerin arkasında yatan tek bir şeyi gördüm... Acıyı.

"İçeri girelim mi?" dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. Yağmur damlaları hala bedenlerimize şiddetle çarparken koşar adımlarla içeri girdik. "Sana en kısa zamanda kıyafet almalıyız," dediğinde başımı önüme eğdim. Ediz'in odasına ilerlediğimizde seri hareketlerle kapıyı açtı ve odaya adımımızı attık. Çoğunluk krem ve mavi renklerden ibaretti. Duvarın yanına yerleştirilmiş bir yatak, onun ucunda komodin, mavi renkte ve oldukça hoş görülen dolap, kitaplarla dolup taşmış bir kitaplık ve çalışma masası.

Ediz, krem rengi dolabın kapaklarını araladığında bir süre öylece bakmakla yetindi ve bana döndü. Gözleriyle dolabın içini işaret edip yana kaydı. Hiçbir şeye anlam veremezken bakışlarımı dolabın içine yönlendirdim. 

Yönlendirmez olaydım... 

Önceden katlı olduğuna emin olduğum kıyafetlerin hepsi bozulmuş ve daha sonra eklenen kıyafetler rastgele diğer kıyafetlerin üzerine sıkıştırılmıştı. Bu görüntü kahkaha atmama neden olurken o da gülümsedi. 

"Gerçekten normalde düzenli birisiyimdir," diyerek kendisini savunmaya çalıştığında eminim öylesindir dercesine Ediz'in yüzüne baktım. Ela gözleri mutlulukla parlıyordu. Onun mutlu olduğunu görmek gülmeme daha fazla neden oluyordu. 

"Neyse, sadece ikimizin arasında." Sağ gözünü kırptığında tebessüm ettim ve başımla onayladım. Dolaptan beyaz bir tişört ve lacivert, kenarında kırmızı şeritler olan bir eşofman çıkartıp elime tutuşturdu. "Bunları giyebilirsin," dediğinde beni baştan aşağı süzdü ve gülümsedi. "Gerçi biraz miniksin ama." 

Kaşlarımı sinirle çatarak ona baktığımda, "Sensin minik!" diye sitem ettim. Tepkime verdiği karşılık gür bir kahkaha olurken omzumu silktim ve Ediz'in odasından çıkıp kendi odama gittim. Tişörtü ve eşofmanı yatağın üzerine koyup çekmeceden havlu aldım. Havluyla saçımı olduğunca kuruladım ve ıslaklığını alması için doladım. Kıyafetlerimi üzerimden çıkartıp seri hareketlerle Ediz'in bana verdiği kıyafetleri giydim ve dolabın kapağına monte edilmiş aynaya baktım. Tamam, sanırım o haklıydı. 

Kıyafetlerimi elime alıp balkondaki çamaşırlığa astım. Yağmur yavaş yavaş diniyordu. Balkondan çıkıp salona girdiğim an Ediz oturduğu tekli koltukta bana döndü. Önünde küçük bir sehpa, sehpanın üzerinde iki tane fincan duruyordu. 

"Sanırım biraz minikmişim," diyerek mırıldandığım da kahkaha attı. Karşısındaki tekli koltuğa oturup ona baktığımda pembe renkteki fincanı eline aldı ve bana uzattı. Gülümseyerek fincanı aldığımda kahve olduğunu gördüm ve bir yudum aldım. 

"Gel bakayım, açık saçlarla durup daha fazla üşütme riski alma." Bir şey anlamadığımı ifade edercesine ona bakmaya başladığımda önündeki sehpayı yana kaydırdı. Önüne oturmamı işaret ettiğinde elimdeki fincanla ayağa kalktım ve önüne oturdum. 

"Tokan var mı?" Fincanı sehpanın üzerine bıraktım ve bileğimdeki tokayı Ediz'e verdim. "Saçını öreceğim şimdi, kıpırdama." Dudağımın kenarını acıyla kıvırdım. Onun yaptığı her şey bana geçmişimi hatırlatıyordu. Annemin hep saçımı örmesini istemişken şimdi o örüyordu. İstediğim her şeyi o gerçekleştiriyordu. 

"Ailemden yapmasını istediğim her şeyi sen yapıyorsun." Gülümsediğini hissettim. Ellerimi göğsümde birleştirip büyük bir sabırla Ediz'in işini bitirmesini beklemeye başladım. 

"Belki de senin ailen benimdir, kim bilir?" 


kayıp yarınlar (kadına şiddete hayır!) |tamamlandı.|Where stories live. Discover now